too good to be true

31 3 0
                                    

Tamam, ilk sezonu neredeyse yarılamış sayılırlardı ve Louis, lakros takımının hazırlık maçından beri kendini biraz sıkışıp kalmış hissediyordu. Ne zaman Zayn'in evinde takılmaya gitse, Harry'den aptalca bir şeyler söylemesini bekliyordu ve doğruyu söylemek gerekirse ona ateş püskürmek için zaman kolluyordu.

Ancak, Harry cephesinde değişen bir şeyler vardı.

Eskisinden farklı olarak Harry onu tamamen görmezden gelmeye karar vermiş gibiydi. Çenesini ona fransızca lakaplar takmak için bile açmıyordu ve bu Louis için biraz, yıpratıcıydı. Belki de ona Bethany'den bahsetmekle hata etmişti, ya da, maçta tuhaf derecede destekleyici olması Harry'nin hoşuna gitmemiş olabilirdi.

Maalesef ki konu Harry'ye geldiğinde, ihtimaller sonsuz ve öldürücü olabiliyordu.

Louis, onun hakkında düşünmemeyi önceliği haline getirmeye çalışıyordu ancak uyandıktan sonra ve yatağa girmeden hemen önce aklına gelen kişi Harry'den başkası değildi.

Neden sadece onunla alay etmiyordu ki? İşleri benim için zorlaştırmak zorunda, tabii, diye düşündü.

Harry'yle iletişim kurmak yokuş yukarı tırmanmak gibiydi. Louis sonunda daha önce görmediği bir şeylere rastlayacağını biliyordu ancak onca yolu çıkmak nefes kesiciydi.

Üstelik onun kondisyonu iyi bile sayılmazdı, tanrı aşkına!

Doğrusu, birkaç kez Zayn'e, ailesinin neden maça katılmadığını sormak istedi çünkü bilirsiniz, Louis bazen önemseyen ve destekleyen, çok da zalim olmayan kimliğine bürünebiliyordu.

Ancak Harry'nin ondan bunları beklediği konusunda şüpheleri vardı.

Sanki Louis, kendi yarattığı garip, basmakalıp bir romantizmin içinde sıkışıp kalmıştı. Ama, tamam, bunu düzeltecekti. Her zaman düzeltirdi.

Louis, Anna Karenina'dan sonra bir Kont Vronsky'ye sahip olmanın onu tren raylarının üzerine sereceğini gayet iyi biliyordu, bu yüzden elbette Harry'nin prezantabl görünüşüne, ihtişamlı hayatına ve tehlikeli derecede iyi yeteneklerine aldanacak falan değildi.

Onun bir Levin'e ihtiyacı vardı, Kont Vronsky tamamen Anna Karenina'ya kalabilirdi canım.

Düşüncelerini bir kenara bırakıp mutfağa, akşam yemeğini hazırlayan annesinin yanına gitti. "Bu akşam arkadaşımda yiyeceğim, sorun olur mu?" Yanağına hızlı bir öpücük verdikten hemen sonra konuştu.

Annesiyle kurdukları sıcak, içten iletişim sayesinde Louis onun etrafındayken hep güvenli bölgesinde gibi hissediyordu.

"Oh, Maura sizi yine kandırmış olmalı." Keyifle kahkaha attı annesi. "Hayır, hayır. Bu aralar Niall'ı doyurmakla oldukça meşgul." Louis ona aynı şekilde karşılık verdi. "Sana Zayn'den bahsetmiştim. Pizza sipariş edip geceyarısına kadar takılmayı teklif etti." Kısaca omuz silkti.

Louis annesine karşı her zaman fazlaca dürüst olduğundan, çoğu zaman izin almasına bile gerek kalmadan her yere giderdi. Üstelik annesi Liam ve Niall'a karşı da oldukça güven besliyordu.

Çünkü, hadisenize, bu üçünün bir araya gelip de kötü bir şeyler yaptığını kafasında canlandırması oldukça zordu.

Muhtemelen bir bankayı soydukları esnada Niall'ın karnı biraz atıştırmalık hayaliyle guruldayıp planı mahvederdi.

"Gidebilirsin, bebeğim. Sadece planda bir değişiklik olursa beni ara, anlaştık mı?" Ellerini mutfak havlusuna hızlıca kuruladı ve Louis'nin suratını avuçlayarak alnını kısaca öptü. "Erken dönmek istersen baban seni gelip alacaktır." Uzaklaştığı esnada söyledi.

wear your heart on your sleeveWhere stories live. Discover now