•4

619 92 9
                                    

Su içmek için girdiği mutfakta kendini bir anda geyik ayıklarken bulmuştu prens. İlk defa ölü bir canlıyı kemiklerinden ayırmayı öğrenirken bir yandan da Changbin'in hayat hikayesini dinliyordu.

O da kendisi gibi bir insandı fakat arada küçük bir fark vardı. Changbin bir avcıydı. Yapı bakımından tam bir insan olsa da yetiştirilirken başka bir türe giriyordu.

Avcılar batıl inançlara sahip bir gruptur ve en büyük amaçları küçüklüklerinden bu yana şifacıları öldürmek için çabalamaktır. Onların güzel görünüş ve iyi niyetlerine aldanan kişilerin yaşam enerjilerini sömürdüğüne inanırlar. Bu nedenle dost canlısı bir ırka nefret duyar, onları öldürürler.

Changbin de doğduğundan beri ona dayatılan görev, sorumluluk ve körü körüne inançla büyümüştü. Fakat ergenlik bitiminde ne yaptığını sürekli sorguladığından yaşamlarının ne kadar doğru olduğunu kafasında hep tartıp biçmişti.

En sonunda ona zorla yaptırılan saçma geleneklere dayanamayarak bir gün köyünden kaçtı. Başta ne yapacağını bilemediğinden bir süre dışarıda, mağaralarda veya ağaç tepelerinde yaşayarak zamanını geçirdi.

Ardından bir gün karşısına zor durumda bir şifacı çıktı. Gücünü çok fazla kullandığından bitap düşen genç aynı zamanda peşindeki avcılardan kaçıyordu. İlk defa o gün karşılaştığı genci mağarasında saklayarak yıllarca nefret duymaya zorlandığı türden birine iyilik yapmıştı. Fakat bu yardım nedeniyle adı çıktığından kendi köyünde de nefret duyulan biri haline gelmişti.

Zaten geri dönmeyeceği evinde artık ailesinin yüz karası olarak biliniyor, öldürülmeye bile layık görülmüyordu. Başına ödül konulmuş ve onun adına bir sürü işkence belirlenmişti.

Ancak Changbin onlardan çok uzağa, şifacı Jeongin ile Ekoton'a gelmişti. Burada kendine yeni bir yaşam kurup eski tüm adetlerini unutmuştu. Arada yaptığı iğrenç şeyleri hatırlayıp kendini berbat hissetse de onları çok düşünmüyordu. Yeni hayatı epey güzel ve özgür olduğundan rahattı.

Ona geyik ayıklamayı öğretmeye devam eden adamın kendini sorguladığı süreçte ne kadar zorlanmış olduğunu düşündü prens. Diğerlerinden farklı fikirlere sahip olmak ve bunu rahatça dile getirememek, özünü reddetmek, atalarının mirasını devam ettirmediğinden ayıplanmak, ailesinin nefreti ve ölüm tehditleri ile karşı karşıya kalmak. Changbin bu noktaya gelene kadar kendiyle ve çevresiyle epey çelişmiş, zor zamanlar geçirmiş olmalıydı.

"Şu kısmı nasıl kesmeliyim?"

Prens hayvanın ayak kısmını işaret ederken diğeri eline satırı almıştı bile. Seungmin'in gözleri önünde sertçe büyük kesici aleti ölü bedenin kemiklerini kıracak şekilde indirdi. İlk defa böyle bir şeye şahit olan genç ise şaşkınca Changbin'i izliyordu.

"Burayı atarız, şu kısmı da saklarız. Kışın kaynatıp kemik suyu elde ederek çorbalara kullanırız. Felix'in yaptığı bir tarif var, o çok güzel oluyor."

İşine devam ederken prens de küçük çaplı şokunu atlatabilmişti. Avcının yardımıyla hayvanın etini dikkatlice parçalayabilmeyi de biraz biraz öğrenmişti. Bir dahaki sefere Changbin'den yardım almadan yapabilmeyi planlıyordu.

"Sırada paketleme var."

Hazırladıkları etleri saklamak için poşet tarzı şeylere yerleştirirken nasıl sınıflandırılarak ayrıldığını da öğrendi Seungmin. Changbin'in buzluğu açmasıyla tüm paketleri yeni yerlerine dizdiler ve ellerini yıkadıktan sonra yorgunlukla bahçeye adımladılar. Çoğu işle Changbin ilgilendiğinden o daha fazla enerji kaybetmişti, bu nedenle prens diğerine küçük bir jest yaparak iki bardak soğuk içecek getirdi.

İkisi de gölgedeki sandalyelerde otururken biraz ileride birbiri ile uğraşan iki kurt vardı. Chan'ın yapılı alfası ve Felix'in güzel, narin omegası eşiyle vakit geçiriyordu. Büyük ihtimalle Lena'yı da şifacıya bırakıp kendilerine biraz zaman ayırmak istemişlerdi.

Evdeki tek çift olmalarına rağmen çekinmeden aşklarını yaşıyorlardı. Çünkü diğerlerinin bunu kıskanacağını düşünmüyor, tam tersine yüzlerinde bir gülümseme oluşacağını tahmin ediyorlardı. Öyleydi de. Çiftin mutluluğu çevresindekileri de etkiliyor evin neşesi haline geliyorlardı. Zaten bu aşkın meyvesi olan Lena da hepsinin göz bebeğiydi. Minho bile minik bebekle vakit geçirmeyi severdi.

Devirdiği alfasından kaçsa da hızlı bir şekilde yakalanmıştı. Üzerine atlayan alfasının kurdu kulağını ısırıp küçük bir uyarı vererek geri çekilirken o da büyük bedenin yüzünü yaladı. Omegasının hareketine karşılık o da aynısını tekrarlarken duyduğu sesle başını kucağında yavrusunu taşıyan Jeongin'e çevirdi Chan.

Heyecanla eşini rahat bırakıp ailesini gördüğü için heyecanlanan minik kurduna koştu. Felix de aynı şekilde onu takip ederken şifacı genç Lena'yı alfa babasının sırtına bindirdi. Yavruyu düşmemesi için tutarken kendisi de ani bir kararla arkasına oturdu. Uzun zamandır Lena'yı babası kurt formundayken sırtında gezdirmemişti.

Ne yapmaya çalıştığını anlayan Chan ise yavaşça yürümeye başladı, sırtındaki ikilinin sıkıca tutunduğu kanaatine vardığındaysa hızlanmıştı. Onlara hemen yanından gelen Felix eşlik ederken ormanlık alanda turlamaya başladılar. Kulaklarına Jeongin ve minik bebeğin kıkırtısı doluşurken iki kurt da fazlasıyla mutlu hissediyordu.

Şifacı ise yavruyu sıkıca tutmaya devam ederken oldukça eğleniyordu, yüzüne çarpan rüzgar ve üzerinde oturduğu kurdun sürekli bedenini sarsması nedeniyle oluşan düşme hissinin verdiği adrenalin... Bu deneyimi tatmayı özlemişti.

Bir süre daha etrafta gezindikten sonra geldikleri yere geri döndüler. Jeongin alfanın sırtından inerken derin bir nefes verdi ve geçmeyen heyecanı ile soluklandı. Minik Lena ise babasının kürküne sarılıp tüylerini çekiştirirken inmek istemiyor, biraz daha dolaşma taraftarıydı. Onun huysuz mırıldanışını işiten Jeongin ise kurtları izleyen ikiliye doğru konuştu.

"Sen de denemek ister misin Seungmin?"

Prens başta duyduğu şeye biraz şaşırsa da hemencecik kabul etti, oldukça eğlenceli duruyordu ve daha önce hiç deneyimlemediği bir şeydi. Bu nedenle hızlıca yanlarına adımlayıp dikkatlice alfanın sırtına yerleşti. İyice eğilip hala mızmızlanmaya devam eden bebeği sarmalarken Chan yeniden adımlamıştı. Prensin ilk seferi olduğu için daha dikkatli hareket ederken yavrusunun yükselen kıkırtılarıyla ister istemez heyecanlanmış ve biraz hızlanmıştı.

Seungmin daha önce de başka canlıların sırtında seyehat etmişti fakat hiçbiri böyle hissettirmiyordu. Üzerinde bulunduğu şey bir kurt olduğu için diğerlerine kıyasla yere daha yakındı ve Chan'ın ayaklarının hareketi prensin bedenini fazlasıyla sarsıyordu. Bu his oldukça güzel ve heyecan vericiydi. Çığlıklarını durduramayıp bir yandan gülümserken sıkıca elinin altındaki tüylere tutunuyordu.

Felix ise yeni üyelerini mutlu edebildiği için sevinmişti. Kendisi bir omega olduğundan yapısı daha küçük ve narindi. Bu nedenle birilerini taşımakta zorlanıyordu fakat zaten eşi ona yardımcı oluyordu.

Başladıkları yere geri döndüklerinde dikkatlice toprağa indi Seungmin. Ardından babasının sırtındaki Lena'yı da kucakladı. Kurtlar evin arkasına doğru ilerlemeye başladığında prens de kucağındaki bedenle tek başına oturan Changbin'in yanına geçti.

Minik bebek kollarını avcıya doğru uzattığında Changbin gülümseyerek onu koltuk altlarından tuttu. Yine şirin sesler çıkartmaya başlayan minik alışkın olduğu bedenin kolları arasında oldukça mutluydu.

Fakat Seungmin'in en beklemediği şey ise çoğu zaman ciddi bir ifadeye sahip ve sert duran adamın aegyo yapmaya başlamasıydı. Tatlı(?) bir şekilde konuşarak Lena'yı güldürürken prens hayretle onu izliyordu. Kim bilir belki de daha nelere şahit olacaktı Stray Kids'le?




________

Changbini vok iyi anladigimdan duyguyu iyi aktardim bence

Ecotone // Hyunmin ✓Место, где живут истории. Откройте их для себя