•5

594 90 13
                                    

"Sarı renkli bir çiçek."

Prens etrafına göz gezdirdiğinde çevrede birbirinden farklı bir sürü sarı renkli çiçek olduğunu fark etti. Ne olduğunu hiç bilmediği bir çiçeği tek ve genelleme bir betimleme ile bulamazdı. Bu nedenle Jisung'un onun yerine bulmasını beklemeye başladı, tabii bir yandan da dolaştıkları ormanı inceliyordu. Oldukça gür ağaçlardan oluşan ve her türlü bitkinin ev sahipliği yaptığı bir yerdi, bunun nedeni büyük ihtimalle şifacı dostlarının küçük dokunuşlarıydı.

"Han Jisung!"

İkisi de duydukları yüksek sesli hitap ve sinirli çıkan bir tona sahip şeyle arkasına döndü. Sert adımları ve kızgın ifadesi ile onlara yaklaşan bir peri ile karşılaşırken Jisung "Yine ne yaptım acaba?" diyerek koşmaya başlamıştı bile. Onun kaçmakta olduğunu farkeden Minho ise hızlanarak peşinden gitti.

"Gel buraya!"

Seungmin neler olduğunu anlayamadan ormanın ortasında aniden yalnız kalırken yere oturarak beklemeye karar verdi. Belki bir ara varlığını hatırlayıp gelirlerdi. Çok da umursamadan doğayı izlemeye başladı prens.

Saraydayken yaptıkları çoğu şey kısıtlanırdı ve sürekli eğitim almaya zorlanırlardı. Bu nedenle böylesine keyifleri veya hobileri olmazdı, ona dayatılanı yapardı. Fakat sonuç olarak abisi tahta geçmiş ve öz kardeşini öldürmek istemişti. Aldığı eğitimlerin hepsi boşunaydı. Zaten küçüklüklerinden beri her daim başarılı olan abisi daha ön plandaydı ve onun kral olacağı apaçık bir gerçekti. Büyükler bunu bilmesine rağmen ileride asla kullanmayacağı şeyler öğretilmişti.

Küçük bir iç çektiği sırada kulağının arkasında hissettiği dokunuşla irkilerken hemen ardına döndü. Uzun boylu vampirle karşılaşırken korkusu boşuna olduğu için derin bir nefes verdi.

"Fazla dalmış duruyordun ve ben de biraz sessiz geldim sanırım, üzgünüm."

Prens hemen onu reddetti. "Hayır, hayır sorun yok."

Hyunjin ona gülümserken yanına çöktü ve merakını gidermek adına konuşmaya başladı. "Neden burada tek başınasın?"

Etrafına bakınıp kısa bir süre düşündükten sonra cevabını verdi Seungmin. "Aslında Jisung ile gelmiştik ama Minho onu kovalamaya başlayınca bir anda yalnız kaldım."

"Hmm, ne için gelmiştiniz ki?"

Aldığı soruya karşılık her şeyi en başından anlatma kararı aldı prens. Kısa bir zaman diliminde kafasında birleştirip sakince anlatmaya başladı.

"Dün gece çok fazla sinek vardı ve her yerimi soktular. Sabah uyandığımda da kaşınıp duruyordum bu yüzden diğerlerine söyledim. Jisung da bitkisel bir ilaç yapabileceğini söyledi ve kırlangıç otu isimli bir şey aramak için buraya geldik. Sonrasını biliyorsun zaten."

Hyunjin dikkatle dinlediği cümleler sonrası çömeldiği yerden kalktı. Etrafa bakınıp yolu belirlerken bir yandan da cümlelerini sıralıyordu.

"O bu taraflarda pek olmaz. Kırlangıç otu genelde gölge ve sulak alanlarda yetişir. İstersen gidip toplayabiliriz, hemen şu taraftan."

Prens de ayaklanırken teklif aklına yatmış olsa da sorma gereksinimi duydu. "Jisung ne olacak?"

"Boşver onu, uzun bir süre birbirini kovalar onlar."

Seungmin başıyla onaylayarak yürümeye başlayan vampiri takip etti. Bir yandan her biri adımını dikkatle atıp güzel ormana göz gezdirirken yavaş yavaş ilerliyordu. Çevredeki canlılar kendi yaşamlarını devam ettirirken prens gördüğü her hayvanı uzun bir süre inceliyordu. Bu nedenle yol olması gerektiğinden uzun sürmüştü. Fakat ulaştıkları yer buna değerdi.

Berrak bir ırmak, ağaç ve yeşil canlılarla kaplı çevre, her yerde çiçekler, ileride birkaç tavşan, kuş ve su sesi ile adeta bir cennet bahçesi. Manzaranın ihtişamına kapılan Seungmin hayranlıkla etrafı izlerken diğerinin sesini işitti.

"Buldum."

Bakışlarını biraz ileride yerdeki bitkilerle uğraşan uzun boylu adama çevirdiğinde adımları da o yöne doğruydu. Yanına ulaşır ulaşmaz yere çökerek yeşil yapraklı sarı çiçeği inceledi, Jisung'un kaba tabirine uyuyordu.

Hyunjin gerekli kısımlarını kopardığı bitki parçalarını diğerine uzatırken konuştu. "İstersen biraz daha kalabiliriz burada, sevdin sanırım."

Seungmin otu kabul ederken çevreye yeniden göz atıp reddetti, burada vakit geçirmeyi elbette isterdi fakat kaşıntısını geçirmek onun için bir öncelikti. "Şimdi gitsek daha sonra beni yeniden getirir misin?"

"Tabii ki."

Seungmin gülümseyerek bir teşekkür mırıldandı ve ikili daha fazla oyalanmadan yola koyuldu. Geldikleri yere değil de eve gitmeyi tercih ederken Jisung'u çabucak bulmuşlardı. Minho onu sonunda rahat bıraktığı için evin hemen yanındaki sandalyelerden birinde dinleniyordu.

"Ay, ben seni unuttum Seungmin! Çok üzgünüm, Minho bir anda öyle yapınca şey oldum, neden sinirli olduğunu da söylemedi zaten. Gerçekten özür dilerim."

Jisung yanına gelen gence mahçubiyetini belli ederken prens pek de kırılmamıştı. "Sorun yok, biz Hyunjin'le topladık." Onu işaret etmek için arkasını döndüğünde boşlukla karşılaşırken bir süre etrafa bakındı.

"Gitti o. Merak etme, hep böyle yapar. Gel bize en iyisi merhemi hazırlayalım."

Jisung genci kendine ait küçük bir kulübeye sürüklerken prensin aklı hala vampirdeydi. Neden öyle çabucak yanlarından ayrılmıştı ki? En azından ona bir veda etmesine izin vermeliydi. Yine fazla kafa yormadı Seungmin, sonuçta birlikte minik bir binaya ulaştıkları Jisung onun hep böyle olduğunu söylemişti.

Renkli patlamalar olmuş gibi duran duvarda kırmızı, siyah, pembe, mavi, mor, sarı... Her renkten izler bulunuyordu. İçeri girdiklerinde küçük bir karmaşa ile karşılaşırlarken Jisung kabaca etrafı topladı. Seungmin ise etraftaki nesnelerden bir çıkarım yapmıştı.

"Büyücü müsün?"

Kıkırdadı masanın altına giren beden "Hayır ama benzer, ben bir cadıyım." Prens duyduğu şeyi pek beklemiyordu, bu nedenle az de olsa afallarken devamında merhem hazırlanırken gencin hikayesini dinledi.

Han Jisung, melez bir cadıydı. Bu nedenle gücünün etki sınırı fazla değildi ve aynı zamanda biraz sakar biri olduğundan başını hep belaya sokardı. Hatta bu nedenle lakabı Şapşal Cadı'ydı. Yine bir gün yaşadığı yerde verilen ve her cadı olgunlaştığı zaman yapılan kendi özel töreninde kutsal suya yanlış kelimeleri fısıldadığı için onu içen herkesin bir yıl boyunca uyumasına neden olmuştu. Bu nedenle de oradan kovularak dışarıda yaşamaya başladı.

Elbette bu zorlu yaşama alışmakta güçlük çektiğinden yolunu birçok kez kaybetmiş ya da sakarlığı nedeniyle sürekli ölümün kıyısından dönmüştü. En sonunda yoluna çıkan bir vampirin ona Ekoton'daki evini açmasıyla bu zorlu dönemden kurtuldu.

Evet, onu Hyunjin eve almıştı ve başlarda hepsi ne kadar sakar cadı ile yaşamakta güçlük çekse de bir süre sonra alışmıştı. Artık o da bir Stray Kids üyesiydi.

Seungmin dinlediği hikaye ve öğrendiği şeylerden sonra Şapşal Cadı'nın ona hazırladığı merhemi sürmek ve sürmemek arasında kalsa da gencin iknasıyla kabul etti. Hem kaşıntısını geçirecek hem de sineklerin yaklaşmasını önleyecek ilacı iki ayağına da sürdükten sonra bir süre bekledi. Aşağı doğru bakarken bir değişiklik olmadığını düşünüp başını kaldırıp şaşkın Jisung'la karşılaşırken kaşlarını çatarak sordu.

"Sanırım işe yaramadı ve neden bana öyle bakıyorsun?"

Genç cadı her an kaçmak için hazırlanırken yutkunarak prensi şoke edecek sözlerini sıraladı. "Sanırım yanlış bir şey yaptım, yüzün mavileşti."


________

Sirine seung

Bolumu gece ayaklarım kasinirken yarin ecoya nasil bir bolum yazsam diye dusunurken kafamda olusturdum, gayet acik bence

Ecotone // Hyunmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin