İnciler

51 30 22
                                    

Melanie Martinez - Dollhouse

Doğru kişi, geçmişimdeki pişmanlıklarımdan biri olabilir miydi? Belki tüm zorluklara rağmen gözlerinizi kapatıp unutmanıza yardım eden o kişi, belki henüz varlığından haberdar olmadığınız bir başkası.

Doğru kişiyle tanışıp tanışmadığıma emin değildim. Doğru olanın ne olduğunu bilmiyordum belli ki, en azından neyin doğru olmadığını öğrenmiştim. İki kişilik boş yatağımda uzanmışken saatlerdir zihnimin içindeki kafeste dolaşan senaryo buydu.

Özür dile, kendini bağışla. Unut sana yaşatılan hisleri. Kendini iyi hissetmek için oynadığın oyun, yalnızca kuralları sen belirliyorsan iyi gelir. Kuralları çiğnersen kibarca oyun dışı edilirsin. Aşk denilen hissi yaşamak ve kölesi olmak yerine bir doz da karşındakine tattırırsan tehlikenin kokusunu alırlar. Oyun sardıkça sana zarar verir. Zaman geçtikçe seviyen ilerler. Önüne iki kadeh sunulur. Rus ruleti gibidir, bu noktada oyun çoktan bağımlılık yapmıştır.

Titrek ellerimi uslu bir emir kulu gibi masanın üzerine bıraktım. Çaresiz bakışlarım kadehlerin önündeki açıklamalar arasında geziniyordu. Kırmızı içecekle dolu olan kadehin altında bordo iplerle "Güven!" yazıyordu. Beyazla dolu olan kadehin ağzında bana ait olan pembe parlatıcının izleri duruyordu. Beyaz harflerle kırmızı kumaşa işlenmiş emri tekrar tekrar okudum. "Kullan!" Yanağımı yalayıp göğüslerime doğru giden incilerimi elimin tersiyle silerek yüzümden uzaklaştırdım.

"Tekrar beyazı seçeceksin," diye mırıldandı karşımda sabırsızca volta atan kömür tenli çocuk.

Siyah deri eldivenin gizlediği elleriyle duvardaki gül koklayarak gülümseyen sarışın kız portresini okşadı. "Hadi ama Nihal. Beyazı içtiğinde ben güveni içmek zorundayım."

Başımı iki yana salladım. Ona tekrar bunu yapamazdım. Usulca kırmızı kadehi kafama diktim. O da memnuniyetle önceki tur yarım bıraktığım beyaz kokteyli dudaklarına götürdü. Kömür karası gözleri hala üzerimdeyken kırmızı içeceğin acı tadı yüzümü buruşturmamı sağladı.

Sinsice gülmeye başladı. "Hoşuna gitmedi mi?"

Biraz önce korkuyla dökülen gözyaşlarım şimdi kalbime uzanan zehirli sarmaşıklar yüzünden durmuştu. Kırmızı kadehi keşke hiç tatmasaydım.

"Ne zaman bitecek oyun?" diye fısıldadım umutla.

Sertçe kavradığı sarı saçlarım parmaklarından zihnime akıttığı zehirle siyaha boyanıyordu. Acıyla çığlık atarak ayağa kalktım. Kendisine bakmaya zorladı.

"Beyazla başlarsan ya kullanmaya devam edersin ya da intikamı ağır olur Karaca. Sana kendi ağzımla beyazı kullan dedim."

Siyah alevlerin arasında tutuşmaya başlayan bedenimi belirsiz bir karanlığa sürüklemeye başladığında acı içinde çığlık atıyordum. Uzaktan gelen müziğin melodisi umarım yakında beni kurtarırdı.

Gözyaşları ve ter içinde yerimde doğruldum. Derin derin nefes alarak sindirmeye çalışıyordum. Ellerimi korkuyla rahatlama hissi arasında kömür karası saçlarıma geçirdim.

Bir saat sonra

Duvardaki çatlatan çıkıp etrafta dolanan, kendisine beslenecek bir pay bulamayınca oyuğuna dönen böceği gözlerimle takip ettim. O annem gibiydi. Sadece öylesine hayatımda varlığını sürdürüyordu, kendisine üzerimden beslenecek bir şeyler bulamadığında köşesine çekiliyordu. Mutfaktaki çatlağının dışında yalnızca ona fayda sağlamayacağımı anlayıp ona yem vermem için dürtmek istediğinde görünürdü. Elime sert bir nesne alıp oyuğundan sürekli çıkan böceği etkisiz hale getirmek istesem de kıpırdamadım. Onu anneme dokunamadığım gibi özgür kılacaktım. Annemin sesiyle huzursuzca kıpırdanarak kendi gerçekliğime döndüm.

Lips And LiarsWhere stories live. Discover now