IX

35 8 18
                                    


Bölüm "Cadı"

"Seslendiklerinde şeytanlarımla beraber madebedime doğru yol almaktaydım."

Anonim.

...

Cumartesi Günü, Kahvaltı Masası,

Tanıdık fakat bir o kadar yabancı bir ses, "İyi günler Bülbül evladım. Bir maruzatım var. Gece Bey burada mı? Söz konusu durum önemli," diyerek harika! giden sabaha ucubece bir ara giriş yaptı.

Sesin tanıdıklığına kafam dalarken zihnimi kurcalayan kim olabilir ki, sorusuna cevap bulmak, genel modu çevresine karşı bayağı derecede ilgisiz olan benim gibi biri için oldukça zordu. Ama ben, bu kadını tanıyordum.

Bazen beynimi açıp şahsen ben kendi ellerimle kurcalamak istiyordum. Fakat yüzleşmekten korktuğumdan beni buhranda yakalayan zift buna engel oluyordu. Dolayısıyla günün sonunda yine kendimi tanrı kadere söverken buluyordum.

Ha?

Aklımda fosforlu pavyon ışıkları etkisinde patlayarak beliren isimle birlikte kaşlarım çatıldı. Asiye hanım? Asiye kadın... Dünyada burada bulunması gereken en alakasız şahsiyet.

Bülbül, "Teyzecim, sabahın köründe daha kuşlar bokunu yememişken burada ne işin var? Git, sonra gel," dedi bütün sevimsizliğiyle. Hislerime tercüman olan sözlerini samimi bulmamak mümkün değildi.

Bülbül adının hakkını vere vere şakıyan neredeyse binbir yüzü olduğunu düşünmeye başladığım bir erkekti. Gece'nin onda yarattığı etki ile kendine özgü harmanlandığı kişiliğini artık bir sanat eseri olarak yorumlayacaktım. Hatta bir örnek olarak psikoloji laboratuvarlarında uzman insanlarca incelenmesi gerekti.

Öte yandan sabahın köründe kapıya dayanan kadın, Asiye Hanım, benim ev sahibemdi. Ayakta durmaktan şikayetçi olup Asiye Hanım, Bülbül'ün agresif cevabıyla birlikte homur homur homurdanarak bir dizi kulak tırmalayıcı cümlesinin ardından memnuniyetsiz bir şekilde Bülbül'e bakmaya başladı. Aslında biraz içeri bakmak istese beni görebilirdi fakat sanki bilerek içeridekilerle göz göze gelmekten çekiniyor gibiydi.

Kadına olan aşinalığımın kafamda iyice belirginleşmeye başlamasıyla birlikte huzursuz hissetmeye başlamıştım.

Bu sabahın komik bir hadisesi olarak Bülbül ile o ikisinin birbirinden zerre kadar hoşlanmadığı belliydi. Asiye kadın, Bülbül ile umutsuzca anlaşmaya çalışarak ona laf yetiştireceğim stresinde "Çekilsene evladım önümden, geçeyim," diyerek en sonunda cırladı.

Asiye kadın, "Benim seninle işim yok. Bana Gece bey lazım. Çekil önümden bak yoksa sana neler yaparım," diyerek iyicene asabileşince yerinden umursamaz bir tavırla harekete geçen Gece, onlara doğru yürüyü kadının gözlerini kendine sabitledi. Sanki burada tek biyad etmesi gereken kişinin kendisi, Gece, olduğunu baskılayıcı bir beden diliyle ifade ediyordu. Asiye'nin stresinin onlardan uzak olmama rağmen iliklerimde hissedebiliyordum.

Gece'nin tavrı karşı konulamaz açıdan nefes kesiciydi; bunu en iyi anlamda tasvir etmediğimi onun insanı susuz bırakan şiddetli duygusal saldırılarının etkisinden anlayabilirdiniz. Aklımı kurcalayan soru ise neden idi?

Neden ben?

Gerçekten, benim onun yanında olma sebebim neydi?

Neden bu kadar zahmete giriyordu?

Neden bir anda beni, hayatının ortasına koyuyordu? Ya da bana öyle olduğunu düşündürtüyordu?

Asiye hanımın burada olmasının sebebini kendime bağlamak istemiyordum. Bu, direk sonuca varmak olurdu; böyle bir noktada Gece'nin beni daha önceden tanıdığı anlamına, hatta, benimle ilgili dersini çalıştığı anlamını ulaşırdım. Bunu istemiyordum. Doğrusu bu gerçeklikten kaçınıyordum.

KIMSESIZ KOPEKLER HANESIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora