•ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla•

4.8K 504 326
                                    


Bölüm 3
-ilelebet nefret-

Son zamanlarda umumiyetle yapmaktan hoşlandığı şey fırsatını bulur bulmaz odasına kapanmak, ince bedenini sanki ona ait değilmiş gibi canhıraş bir hamleyle yatağa fırlatmak ve manasızca tavanı seyre koyulup geleceğini tahayyül etmekti. Günden güne dallanıp budaklanan hayalleri öylesine heyecan vericiydi ki, yalnızca gerçekleştiğini düşünmekle bile aklını yitirecek raddelere geliyordu. Tek bir hedefi vardı, sonuçları ne olursa olsun liseyi muvaffakiyetle tamamlayıp adından söz ettiren bir üniversiteye yerleşecek puanı alacaktı. O üniversiteyi hassaten başka bir şehirden seçecek; bu köyden de, bu köyün sakinlerinden de kurtulacaktı.

Yapabileceğine dair beslediği inanç kuvvetliydi, yapabilirdi biliyordu bunu. Köyde liseye başlayabilen sayılı kızlardan biriydi. Demrit köyü kız çocuklarını liseye göndermeye hacet görmezdi, onlara göre evlenip çocuk doğurmaları daha kârlı ve yerinde bir seçimdi. O ise zaten evli olduğu için kimse karşısına geçip gidemezsin demeye kalkmamıştı. Annesi mırın kırın etmişti biraz ama neyseki bastırılması uzun sürmemişti.

On altı yaşındaydı, bu eve ilk geldiği zamanki hallerinden çok başkaydı davranışları. Geçen dört yılda mental olarak büyük bir değişim içerisine girmişti. Suskun değildi, aklına geleni çat çat söylemekten çekinmiyordu. Hizmetlilerin hiçbiri onu iteleyip kakalayamıyordu çünkü ağızlarının payını vermekte gecikmiyordu. Kendisiyle vakit geçirmek istemeyen kızlar umrunda bile değildi, iki yakın arkadaş edinmişti ve onlardan başka kimse ile ilgilenmiyordu.

Evdekilerle olan ilişkisi de söz konusu değişimden nasibini almıştı elbet. Bağlarının neredeyse kopmuş sayılabileceği annesine karşı biriken öfkesi ondan nefret etmesine yetecek kadar yoğun olsa da; kendisine sürekli çizgiyi aşmaması gerektiğini hatırlatıyor, kırılsa da kıran taraf olmamak adına direniyordu. Ne yazık ki tanıdığı bir kadın değildi artık, yalnızca evin hanımlığıyla ilgileniyor oluşunun yanında, konu-komşusunu eve davet edip kocasının malını sergilemekten çekinmiyordu. Asıl can sıkıcı nokta tüm bunları yaparken o kibirli bakışlarını bir an olsun yüzünden indirmemesiydi. Şahsı için korkunç bir tablo sayılabilecek durum, Narin hanım için gayet tabiiydi. Parası vardı, elbette bununla övünmeliydi değil mi?

Ona olan kırgınlığı tüm bu itici huylarıyla birleştiğinde anne-kız ilişkisindense aynı evde yaşayan iki yabancıdan öte gidememelerine sebebiyet veriyordu. Bu gerçek canını yakıyordu ama hüznünü katiyen dışına yansıtmıyordu. Belki de geçen dört yılda edindiğine şükrettiği en önemli hasletti bu. Duygularını gizlemekte o kadar yol kat etmişti ki, kolay kolay ne üzüntüsünü, ne de korkusunu gösteriyordu.

Hüseyin ağaya gelinecek olursa; onu ilk gördüğü andan itibaren aralarına ördüğü duvar hiçbir zarara uğramadan yerli yerindeydi. Hâla gerek görmedikçe konuşmuyor, sohbetine katılmıyordu.

Odasının karşısındaki odada kalan ve evi otel olarak kullanan kocası ise...
Tavanı seyreden gözlerinde bir lakaytlık baş gösterdi.
Kocası...
Birbirlerini devamlı görmezden gelen, muhattap olmamak adına direnen ve her mecburiyetin sonunda muhakkak gürültülü tartışmalara başvuran berbat ikiliden fazlası değildi onlar. O kadar tahammülsüzlerdi ki, ufacık bir olay dahi büyüyüp evi inletecek kavgalara dönüşebiliyordu. Aslında Cerir pek değişmiş değildi, hâla onu ilk tanıdığı zamanlarda olduğu gibi acımasız çıkışlara sahipti. Ancak Sare aynı kalmamıştı, alttan almıyor yahut kırgınlığını belli etmiyordu. Son zamanlardaki kavgalarının en büyük sebebi dik başlılığıydı fakat bunu da önemsediği yoktu. Söz konusu olan umursamazlığı kolay elde etmemişti, o sancılı süreci gözyaşlarıyla atlatmışken çabalarının ziyan olmasına izin veremezdi.

BEYHUDE ÇIRPINIŞLARWhere stories live. Discover now