|bu adam ezelden beri canavar, aksini iddia edenler insanlıktan çıkanlar(bölümün geliş hızı beğeni ve yorumlarla doğru orantılıdır. bölüm şarkısı tamino-indigo night ama sizi duygulandıran slow bir şarkı da tercih edebilirsiniz.)
"Beyler, sizce de bizi dört duvara mahkum eden bu varlığa fazla merhamet etmiyor muyuz?"
Saçlarının rengi solmuş adam gür sesiyle hitap etti halka şeklini almış yoldaşlarına. Çember haline gelmiş insanların ağzından bir anda bağırtılar yükseldi. Yaş aralığı geniş bu topluluk nefretle etrafını sardıkları adamın kanla kirlenmiş bedenine haykırıyorlardı. Kimse nefretle doğmazdı, onlar da kalplerinde bu nefretle doğmamıştı. Bu zift kadar kara nefret onların kalplerine yerleştirilmişti, tohum filizlenip hızla büyümüş ve sonunda hepsinin kalplerine kök salmıştı. Dört duvar derken bahsedilen bu soğuk betonlar değil, karanlık zihinleriydi. Herkes bahsedilen dört duvara hapsolmalarının nedenini karşılarındaki adam bellemişti.
Oysa çoğu çember olmuş insanların arasında öylece duran adamdan neden nefret ettiklerini bile bilmiyorlardı. Çoğu kişi neden burada olduklarının ya da amaçlarının ne olduğunun da bilincinde değildi. Bunca yıl bir manipülenin içinde olduklarının kimse farkına varamamıştı.
İçlerinde ezelden var olduğu düşünülen bu nefret aslında Kim Namjoon'undu.
Kendi içindeki nefret öyle büyümüş ve kararmıştı ki, nasıl mutluluk paylaşılıyorsa nefretini de paylaşmıştı Namjoon. Akılları yerinde olmayan yoldaşlar bulmuş, kendi düşüncelerini manipüle edilmeye yatkın bu zihinlere empoze etmişti. Neden Kim Taehyung gibi kudretli bir adamdan sadece kendisi nefret edecekti? Bu tamamen bencillikti.
Bunca insanı ölümün kollarından alıp yaşama amacı vermişti Kim Namjoon. Hissedemedikleri duygulara inat sevgiyi dahi yenebilecek potansiyele sahip iki duygudan birini vermişti, o da nefretti. Bu güçlü duygu altında Kim Taehyung'un bile omuzları ezilip büzülmeliydi.
Büzülmüyordu.
Kalabalıktan biri önündeki cılız ve sesli insanları iterek çemberin içine ulaşmıştı. Çıplak elleri dahi kan olmuş, dövüşmekten terlemiş ama her şeye rağmen omuzları tek bir saniye düşmemiş sarı gözlü şeytana bakakaldı. Sarı gözlü şeytan, Kim Namjoon'un anlattığından çok daha güçlüydü. Bu da demek oluyordu ki anlatılandan çok daha tehlikeliydi.
"Şeytanı çıplak gözlerimle gördüğümden değil çıplak ellerimle öldürdüğümden başımı rahatça yastığa koyacağım bu gece."
Kalın ses insanların kulağına ulaştığı gibi bağırışlar arttı, sesler çok yükseldi. Simsiyah saçları gözlerinin önüne geldiği için rahatsızlık yaşayan adamsa başının ağrısının şiddetlenmesini an be an hissediyordu. Bunca yüksek ses kafasının zonklamasana ve hatta koparmak istemesine yol açıyordu.
Neredeydi?
Çok kasvetli, loş ışığın aydınlatıldığı bir yerdi burası. Oldukça eski ve uzun zamandır kullanılmamış durmasının yanında ciğerlerine rutubet dolmaktaydı. Uyandığı gibi cevaplarını bilmediği sorulara maruz kalmış, ardından hala bilinci tam yerine gelmeden onu bu salona getirmişlerdi. Ne olup bittiğini bilmiyordu ama buraya getirilirken bile kimse kendisiyle tensel temas etmemişti, çevresinde bağırıp çağıran insanların gözlerindeyse tanıdık bir duygu vardı.
Aşina olduğu, sanki bir ömür yakasından düşmemiş bir duyguydu bu.
Salona giriş yaptıktan hemen sonra masanın üzerinde bir sandalyeyle oturan adamı görmüştü. Midesini bulandıran yabancı bir yüzdü onunki, yabancıysa neden midesini kaldırıyordu? Neden şiddetle çalkalanıyordu mide asidi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook
Fanfiction"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.