|denemek zorundayım çünkü senin için kötü bir adam olarak kalmak istemiyorum(şarkılarla okumanız tavsiye edilir
notre dame de paris - belle)Sen kimsin ki kalbim senin için harladığım bu ateşlerin işindeymiş gibi yanıyor?
"Hadi gidelim buradan, JO. Kutlama için bekliyorlar bizi."
Namjoon topukları üstünde arkasını dönerek yeni boyadığı mor saçları arasında parmaklarını gezdirdi, boyaya boyaya eski yumuşaklığını yitirmişlerdi. Evden yükselen alevlerin çıkarttığı seslerle dudaklarından bir kıkırtı çıktığında kırmızılının yanında olmadığını fark etmiş ve aralarında yedi sekiz adımlık mesafe varken arkasını dönmüştü. Asla çökmeyen geniş omuzları kimsenin alışık olmadığı bir şekilde öyle küçük bir eğimle duruyordu ki, Namjoon ateşin ışığının yarattığı göz yanılsamasından ibaret gördü bunu.
"JO?"
Tek bir ses dahi çıkmadı Kim Taehyung'dan, bu Namjoon'un istemeden gerilmesine neden olurken travmasının kalıcı olmasına güvenerek kesik bir nefes verdi ve yeniden seslendi.
"Bizimkiler bekliyor, gidelim mi?"
Elinde olmadan cümlelerindeki baskınlık gitmişti, sesini böyle tereddütlü çok duyduğu da olmazdı Namjoon'un. Kırmızı saçlı adamın tutamları rüzgarla uçuşurken kalbinden yükselen sesler ateşin sesini bile bastıracaktı neredeyse. Korku ve endişe tüm bedenine yayılırken ayakları zeminle birleşmişlerdi sanki. Onun her şeyi hatırlama ihtimali alevler arasında üşütmüştü Namjoon'u. Yanından gelen, hayali suretinden yükselen sesi duyduğunda bile gözlerini sırtı dönük heybetli bedenden almadı.
"Hatırlayamaz.
Hatırlayamaz ama hissedebilir.
Gidelim, sonra onu almaya geliriz."
Mor saçları gözlerinin önüne düşüp görüşünü kapatmaya başladığında kendine geldi Namjoon, birkaç adımlık mesafede önünde saniyeler geçtikçe kendini kasan bedeni şimdilik bırakması gerektiğine kanaat getirdi. Sırt kaslarının kasıldığı deri ceketinin üstünden bile öylesine belli oluyordu ki, orada durmaktan ürktü Kim Namjoon. Bu hayatta neredeyse hiçbir şeyden korkmazdı fakat bu hiçbir şey kısmına Kim Taehyung dahil değildi.
Özellikle öfkeli, kin dolu bir Kim Taehyung asla değildi.
Arkasını dönüp normal adımlarla oradan uzaklaştı ama ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın cehennemin yöneticisi gibi duran adamın saniyeler geçtikçe kasılan bedenini unutamadı.
İçindeki korku uzaklaştıkça geçmek yerine büyüdü, büyüdükçe Kim Namjoon'u da yuttu. Kim Taehyung'un kendine gelmiş olma ihtimalinden bu kadar korktuğunu ilk defa o an fark etti ve onu o çocuğun yanına yolladığına ilk kez o an pişman oldu.
Korktu.
O çocuğun kalıcı bir travmayı bile kıracak kadar sarı gözlü şeytanın kirli ve çirkin kalbinde yer edinmesinden ve bunu anlayamamış olmasından korktu.
Çok korktu.
Kıyafetleri üstünde büyük bir ağırlık ve sıcak olmasına neden olurken yükselen alevlerin renklerinin, ısısının yarattığı yaşanmışlıkla gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Bir an olsun ne sarı, ne de kusurlu ve irisi beyaz olan gözlerini ayırmamıştı yıkımını geri sayımla bekleyen evden. Aklına bedenindeki belli belirsiz yanık izleri geldiğindeyse bunu daha önce yaşadığını anlaması hiç de uzun sürmemişti, üstelik her şey bu kadar tanıdıkken bu pek de mümkün olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JO 'taekook
Fanfiction"seni yaşatanın tanrı olduğunu mu, bu hapishane duvarları olduğunu mu sanıyorsun? yanılıyorsun. seni yaşatan, benim." bu kitap gerçek kötüleri ve gerçek kötülerin kurbanlarını içerir.