10; endişeye mahal yok, acı kalıcı

983 80 27
                                    

ortamın nahoşluğu beni şaşırtmıyordu nedense. omzumda ağır bir yük varmış gibiydi ama biraz daha dikleştim oturduğum sandalyede. oda oldukça kalabalıktı, bir tarafımda tuğrul, diğerinde ise hakan oturuyordu. ellerimi dizlerimin arasında iç içe almıştım. gözlerimi yere diktim. transa geçmiş gibi, konuşulan konuyu dinlemeye çalışsamda anlamam çok zordu.

yaşlı bir adam, kızın babası olmalıydı- reis babaya benzer şekilde gür bıyıklara sahipti. serhan'ın tarafında ise kendisini andıran bir adam oturuyordu. abisi, mahallemizin büyük adamı, turan. oldukça neşeliydi. o an neden serhan'ın ailesinden başka kimse olmadığını anladım. annesi çok uzun süredir ablasi ile başka şehirde yaşıyordu babasını da biz lisedeyken kaybetmişti zaten. okuldan çıkıp kapılarının önündeki cenaze çadırını gördüğümde yaşadığım o his çok farklıydı.  ne kadar reis baba ile ayrı görüşlere sahip olsakta onu kaybetmek dünyada istediğim en son şeydi.

ben düşüncelere dalmışken nihayet leyla girdi içeriye. siyah saçları omuzlarından beline kadar uzanmıştı. yine kara kaşlarının altında parlayan mavi gözleri ve görüntüsünü tamamlayan yeşil güzel bir elbise giymişti. evin içinde giydiği yüksek topuklularla tıkır tıkır yürüyerek elindeki tepsiyi içerideki insanlara uzattı. turan, babası, annesi derken sıra serhan'a gelmişti. hiç geriye çekmeden suratına bakmaya devam ettim, o anda bana bakacak değildi ya. şimdi serhan fincana uzanacaktı utangaç bir sırıtışla alıp, leyla'ya bir bakış atacaktı.

yapmadı.

ne leyla'ya baktı, ne de gülümsedi. kara gözleri bana baktı. birkaç saniye bakıştık, en sonunda kalabalık ortamda dikkat çekmesin diye tekrar ellerime çevirdim gözlerimi çünkü hakan anlamaz gözlerle bir bana bir de serhan'a dönmüştü yönünü. koluyla beni dürttü, "hayırdır?" der gibi kaşını kaldırdığında bilmem dercesine bir hareket yaptım.

bir şey yoktu. artık serhan ve benden hiçbir şey olmazdı. bunun farkındalığı yüreğimi burktu nedense. anlayamadığım bir mide bulantısı boğazıma tırmanıdığı anda mahalleden bir kadın sessizce söylemeye çalışsa da herkesin duyacağı bir tonda leyla'ya seslendi. "kız! leyla, tuz katmadın mı?"

herkes hafifçe kıkırdadi. nedense sadece ben, serhan ve leyla gülmüyorduk. genç kız kadına ters bir bakış attı ve omuz silkti. o an mutlu olmadığını hissettim kızın. kendim için söylemiyorum bunu ama mutsuz bir evliliktense sonsuza kadar süren bir bekarlığı tercih etmeliydi insan. mutsuz evlilikten doğan çocuklar olmasını istemezdim asla.

serhan ve leyla evlenince çok tatlı çocukları olurdu bana göre. leyla'nın mavi gözlerini alan minik çocuklar. güzeldi.

serhana baktım, baktım ve baktım. uzun uzun beni görmediği anlarda izledim bu ortamda. bu benim son vedam gibiydi. serhan çok çok iki sene sonra evli barklı bir adam olacaktı ve biz iki yabancı kişiye dönüşecektik. bitmişti gerçekten.

gecenin sonunda tuğrul ve serhan selamlaşıp sıkıca sarıldılar. bense yanlarında süs çiçeği gibi o sürenin geçmesini bekledim.

kara gözler bana döndü. dudaklarımı yukarıya kaldırmaya çalıştım ama yapamadım. solgunca "tebrikler." diyebildim ve elimi uzattım. o anda tuğrul uzaklaşmış ve herkes kendi halindeydi, kimse bizi görmüyordu. serhan'ın kaba eli elimi tuttu, sıkışmayı bitirecektim ki, aniden beni kendisine çekti ve herkesin dostça sanacağı şekilde sarıldı bana.

taş kesildim. çünkü güçlü kolları vücudumu çevrelemişti. anlayamıyorum, neden böyle yapıyor? bitirdim işte her şeyi. gelmesini de çağırmasını da beklemiyorum. neden?

burnu tenime değdiğinde kendimi geri çekmemek için büyük savaş verdim. derin bir nefes çekti ve fısıltı doldu kulağıma. "eser.."

hemen ittim ve bir adım geri gittim. hüzünle gülümseme bıraktım o şaşkın yüz ifadesine. "hayırlı olsun, serhan."

ardından beklemeden, kimseye bir şey diyemeden demir kapıdan çıkıp, sokağa attım kendimi. ben, bu değildim sanki, kendi duvarımı yumrukluyordum, duvarın zarar görmediğini sanarken. kendi zarımı korumam gerekirken böylesine zarar vermem aptallığın tekiydi. iyiydim, hep iyi olacaktım. serhan bugün vardı ama yarın olmayacaktı. hatta şu an bile yoktu ki. o leyla'ya aitti. onun mecnunu olmaya hazırlanıyordu. ben bu hikayede yoktum. ismim silikçe yazılmıştı sadece.

-
uykusuz geçen bir geceden sonra kalkmak zorunda olduğumu bilerek odamdan çıktım ve yüzümü bile yıkamadan annemin  hazırladığı sofraya oturdum. tuğrul iyi gözüküyordu, bu aralar keyfi yerindeydi. babam da aynı şekilde. bir yüzü asık, canı sıkkın olan bendim koca evde.

tuğrul koca bir ekmeği ağzına attıktan sonra çoktan yarım ettiği çayın gerisini de kafasına dikti. o sırada masada titreyen telefonun ekranına hızlıca göz attım, hemen almıştı ama kim olduğunu görmüştüm.

taylan.

"neden ariyor seni taylan?"

"bilmiyorum, en son benden bi dersi için yardım isteyecekti."

inanmaz şekilde sahtece güldüm. taylan? ölse tuğruldan yardım istemezdi. "siktir lan oradan-"

"höst! hayvan herif seni! sen iyice zıvanadan çıktın!"

reis baba benim küfürümden sonra masaya sertçe bir yumruk geçirmiş ardindan eline geçen çatalı son gücüyle bana doğru fırlatmıştı ki, kulağımın dibini sıyırıp geçti. o sinirli ve kızarmış yüzüne karşı kahkaha atmak istedim, aşırı komik gözüküyordu.

annem bana ters bir bakış attıktan hemen sonra babamın koluna dokundu. "reis bey, sakin ol. genç onlar, ne dediklerini biliyorlar mı?"

babam biraz duraksadı, öfkeli suratı buhranla değişti durdu iki üç saniye. diyecek söz bulamıyor gibiydi. onu beklemeden sandalyeyi kendimle beraber geriye itip kalktım. tuğrul bize aldırmadan telefonuna bakıyordu.

"neyse," dedim. "ben çıkıyorum, reis bey. özür dilerim."

hiç tereddüt etmeden geriye dönüp ahşap iki taraflı kapıya yöneldim. hızlıca ayakkabıları giydikten sonra üç sıra merdiveni atlayarak indim. üzülmeye mahal yoktu, ben iyiydim ve güçlüydüm.

serhan benim hayatımda bir dönüm noktası değildi, unuturdum. hep yapıştım bunu. düşünceler içindeyken sokağı çıktım ve caddeye çıkan ara sokağa girdim. burası dün gece koşa koşa geçtiğim leylaların sokağıydı.

unutacaktım.

eğer serhan leyla'nın evinin önünde, leyla ile konuşmasaydı.

kızın boyu serhandan kısaydı, başını kaldırmış bakıyordu ve sırtı bana dönüktü. serhan kaba sağ elini kızın saçlarına hafifçe geçirip geriye attı.

gözleri gözlerimdeydi.

bana bakıyordu ama leyla'ya şefkat gösteriyordu.

o an anladım, serhan bana hep acı verecekti.

___

ben geldim kız

ülkü ocağı (bxb)Where stories live. Discover now