27. Bölüm- Beni Sana Getiren O Karar

13.1K 617 344
                                    

"Yaa Ege uzaklaş."

Direktifine rağmen dibindeki adamda herhangi bir hareketlenme olmadığında nafile bir çabayla onu itmeye çalışan kadın başarılı olamamıştı.

20 dakika önce, evlerine girdikten 5 dakika sonra, kapı çalındığında Melek büyük bir şaşkınlıkla kocasına bakmıştı. Ege ise bunu beklediğini belirten bir hareketle kapıyı açmış ve gelen malzemeleri -bir paket çay, demlik, yarım litrelik ve 5 litrelik su şişeleri, kahvaltılık, tabak, çatal, kaşık, 2 adet battaniye ve iki tane elektrikli soba- içeri almıştı.

Melek'in şaşkınlığı devam ederken Ege çift kişilik battaniyeyi oturma odasındaki kanepenin üzerine bıraktıktan sonra sobalardan birini odaya diğerini mutfağa kurmuş, tek kişilik battaniyeyi de pideler soğumasın diye üstüne sarmıştı.

Adamın pide düşkünlüğünü hatırladığında gülen Melek mutfaktaki elektrikli soba sayesinde ısındığını hissederken yanağına batan dikenlerle iç geçirdi.

"Ege uzaklaş diyorum, sakalların batıyor." diye söylenen Melek kavanozdaki yeşil zeytini tabağa boşaltırken arkasındaki Ege'den onaylamaz bir homurtu yükseldi.

Ona arkadan sarılan adamın boynundan çekmediği dudaklarından çıkan homurtu Melek'in gülümseyerek gözlerini kapatmasına neden olmuştu.

Sanırım bu saatten sonra 25 yılı ayrı geçirdiklerine kimse inandıramazdı onu. İkili anlaşmış gibi mutfağa girdiklerinde öylesine doğal hareketlerle kahvaltı hazırlamaya başlamışlardı ki... Araya giren zaman, acı, ayrılık yok gibi hissetmişti Melek. Elindeki işi bitirerek dibinde beliren adamın saçlarını koklayarak boynuna minik öpücükler bırakması ise kadın için son olmuştu.

Bu çok... Eskisi gibiydi.

"Biliyor musun?"

Melek'in kısık sesli sorusu mutfağı doldururken tiryakisi olduğu Gül Kokusunun sarhoşluğundaki Ege aynı kısık sesle karşılık verdi.

"Neyi biliyor muyum?"

Gözlerini açan kadın hasret kaldığının gözlerini görme isteğiyle arkasını döndüğünde adamın meraklı elalarıyla karşılaşmıştı.

"Çok da bir şeye gerek yokmuş. Hatta hiçbir şeye gerek yokmuş."

Karısının cümlesindeki kastı anlamayan Ege kaşlarını çattı.

"Ne demek istiyorsun Meleğim? Neye, niçin gerek yokmuş?"

"Beni hayatla ve kendimle barıştırmak için çok bir şey yapmana, renklerimi tekrar bulmak için öyle çok çabalamana gerek yokmuş. Şu birlikte geçirdiğimiz an, sen yeterliymişsin. Varlığınmış zaten beni rengarenk yapan. Yanımda olmanmış acılarıma merhem olan. Beni sevip bana geçmişteki gibi davranmanmış sensiz geçen 25 yılımın merhemi. Sen de hissetmiyor musun? Sanki hiç ayrılmamış gibiyiz. İkimiz de birbirimizin neyi nasıl sevdiğini unutmamış. Sen ben seviyorum diye yeşil zeytin ve kuşburnu da istemişsin marketten. Ben ise sen öyle seviyorsun diye salatanın kabuğunu çizgili soyup siyah zeytine sos yaptım. Çayın içine attığın tomurcuğu gördüm. Hep koyduğum gibi bir çay kaşığından biraz az koydun. Öyle sevdiğimi biliyorsun çünkü."

Ege'nin dudaklarında hafif bir tebessüm belirirken Melek hissettiği aşkla kocasına baktı.

"Bunlar alışkanlık değil Ege'm, tanıma. Tanımak. Yollarımız ne kadar ayrılırsa ayrılsın, aradan kaç yıl geçerse geçsin biz birbirimizin ruhunu tanıyoruz. Sevdiğimiz, sevmediğimiz büyük küçük her şeyi biliyoruz. Sen benim alışkanlıklarımı, takıntılarımı en az benim kadar hatta bazı durumlarda bizzat benim kendimden bile daha iyi biliyorsun. Aynı şey benim için de geçerli. Böyle olunca da ayrı geçen yılları olmamış gibi hissetmek aşırı doğal oluyor. Sana da o kötü günler büyük bir kabusmuş gibi gelmiyor mu?"

K.İ.T. II (İhtilal)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin