Bölüm 7

18.2K 143 0
                                    

116'nın eşleşmemizi onayladığını bildiren e-posta gelene kadar heyecan verici ilişkimizin devamını en ince ayrıntısına kadar planlamıştım bile. Planımda "yavaştan almak" diye bir şey yoktu. Sinir bozucu belirsizliklere, iç karartıcı beklentilerimin ağırlığıyla her şeyin çökmesine izin vermeyecektim. Zaten çoktan derinlere dalmıştık. Birbirimizi, birbirimizin her parçasını yakından tanıyorduk... Tabii yüzlerimiz hariç.

Vakit kaybetmeden e-postadaki linke tıklayıp 116'ya bir mesaj gönderdim: "İştahın yeterince açıldıysa ana yemeğe geçelim mi?"

Sonra Union Square yakınlarındaki bir Fransız pastanesine gittim, bir latte ve birkaç canelé alıp pencere kenarına oturdum ve birkaç dakikada bir e-postalarımı kontrol etmeye başladım. Pencerenin öteki tarafından neşeli, kızgın, hoşnut, hüzünlü, çeşit çeşit suratlar geçip gidiyordu ve farklı suratlar görmek gizemli adamımın suratını daha da merak etmeme yol açıyordu.

Aşağı yukarı bir saat sonra "Eşleşmeniz size yanıt gönderdi" başlıklı bir e-posta geldi: "Yemekte ne var?" Son canelé'yi ağzıma atıp sokağın karşısındaki sinemanın posterlerine bakarak sırıttım. "Yaramaz Kızlar" diye bir film gösterime giriyordu. Benim de biraz yaramazlık yapma vaktim gelmişti.

Cevabımı yazdım: "Direkt tatlıya geçelim mi?" Ama gönderir göndermez bir şeyleri başarmak için fazla çabalıyormuşum gibi geldi. "Sandığı kadar seksi biri olmadığımı anlayacak." diye düşündüm. Bir şekilde bu büyülü birlikteliği sürdürmem gerekiyordu ama önceki gecenin üzerine ne koyabilirdim mi?

"İmdat!" diye mesaj attım Irina'ya. Tabii ki tüm ayrıntıları hemen anlatmamı istedi ama yüz yüze buluşunca anlatacağımı söyledim ve "Acayip seksiydi!" demekle yetindim.

"Kendimle gurur duyuyorum!" diye cevap yazdı her şeyi kendisi başarmış gibi. "Bu hayatta senin için yaptığım en iyi şey olabilir." Cevap olarak "🙄" emojisini gönderdim.

"Saçmalama kızım. Şimdi yapacak yeni bir şey bulmam lazım. Düşünsene bir şeyler." diye cevap verdim. "Geçen seferki gibi garip bir şey olması lazım. Karanlık güzeldi ama yine aynısı olmaz."

"Tamam, buluruz bir şeyler. Sevgililer Günü geliyor zaten. Çiftler için bir sürü etkinlik var. Akşam 7'de L'Ombre'de buluşalım."

***

Saat 19.10'da West Village'ın sessiz bir köşesinde taksiden indim. Zaten geç kalmıştım ve kapının tam nerede olduğunu da bilmiyordum. "Speakeasy" tarzı çoğu kokteyl bar gibi L'Ombre'nin girişini bulmak da zordu. Ama Irina buranın kokteyllerini ve yemeklerini çok övmüştü. Gerçi o anda her şeyden çok istediğim şey kokteyl içmek değil, önceki gece olanları birine itiraf etmekti. Anlatmam, içimi dökmem gerekiyordu.

İki çapraz demir çubuğun arasına küçük bir "O" harfi kazınmış, tabelasız bir ahşap kapı gördüm ve şansımı denemeye karar verdim. Kapının arkasında beni karşılayan cıvıl cıvıl hostes, nispeten karanlık mekânda beni Irina'ya doğru yönlendirdi. Etraftaki insanlar hararetle gevezelik ediyor ve hepsi hayatından memnun görünüyordu ya da bana öyle geliyordu.

Süslenip püslenip Irina ile kız kıza takılmak hep hoşuma gitmiştir ama her buluşmamızda uzun sarı saçları, mavi gözleri ve şık siyah elbiselerinden biriyle karşıma çıktığında seksi bir aksanla konuşan bu seksi Rus'un yanında geri planda kalıyormuşum gibi gelir bana. Ne zaman bir barda hoş erkeklerle tanışsak kendimi hep "öteki kız" gibi hissederim.

Ben bunları düşünerek masaya yaklaşırken "Gelebildin sonunda!" diye resmen bağırdı Irina.

"Mekânı zor buldum." dedim bıkkınlıkla. Küçük bir mum ışığının zar zor aydınlattığı içecek listesini masanın üzerinden bana doğru itti. Menüye şöyle bir baktım ama karanlık ortam yüzünden kafam allak bullak olmuştu ve neye baktığımı bile henüz anlayamamıştım.

"Anlat bakalım!" dedi Irina ve ellerini masanın üzerinde kavuşturup öne doğru eğilerek dinleme pozisyonuna geçti.

"Önce alkol, sonra dedikodu..." diyerek gülümsedim. Etkinlik konusunda haklı çıktığını öğrenince yaşayacağı tatmini biraz olsun erteliyordum.

"Öyle olsun. Hadi içelim o zaman." diye haykırarak bakışlarını tekrar menüye yöneltti. "Bu arada garson gelince iyi bak çocuğa."

"Ya sanki..." diye tam itiraz etmeye başlıyordum ki söz konusu garson, 1920'lerin alkol yasağı döneminden kalma şık kıyafetleriyle yanı başımda bitti. Yelek ve ince kravatın altındaki Superman gibi şişkin ve güçlü göğsü gömleğini patlatacak gibiydi.

"Merhaba!" dedi. "Adım Callan. Bu akşam size ben yardımcı olacağım." Hem gizemli hem de seksi görüntüsünü yanaklarındaki iki küçük gamze tamamlıyordu.

"Merhaba" diye cevap verdim aptal aptal sırıtarak.

Bana gülümseyerek konuşmaya devam etti. "Bu akşamki spesiyallerimizden bahsedeyim size. İlk olarak krem polenta eşliğinde kırmızı şarapla breze edilmiş kaburga..."

Spesiyallerin gerisini duyamadım çünkü takdire şayan bir kare şeklindeki çenesini ve hafifçe oval yüzünü incelemekle meşguldüm. "Resmini çizmek isterdim." diye düşündüm ama çizmek yerine başka şeyler yapsam da olurdu.

"Başlangıç olarak bir şey içer misiniz?" diye sordu o sırada. Zihnimdeki bulutlar dağıldığında şaşkınlıkla bana bakmakta olduğunu fark ettim.

"Ha, olur." diye kekeledim. Birini etkileyebileceğini düşündüğüm kokteyllerin adlarını çabucak aklımdan geçirdim. Bir keresinde sipariş ettiğim ve mor renkli olduğu için ilginç görünen bir kokteyl geldi aklıma. "Ben bir Aviation alabilir miyim?" diye sordum gergin bir şekilde güzel gözlerine bakarak. "Hani üzerinde alevli limon kabuğu falan olan?"

Callan sırıtarak evet anlamında başını salladı ve beni izlemekte olan Irina'ya döndü. "Iııı..." diye homurdanarak menüdeki bir içkiye dokundu Irina. "Ben de French 75 alayım."

"Elbette. Hemen getiriyorum." diyerek uzaklaştı seksi garson.

Birkaç saniyelik sessizliği ardından "O neydi öyle kızım?" diye kıkırdadı Irina.

"Ne neydi?" soruma karşılık parmağını garsona doğru uzatıp saplıyormuş gibi yaptı. "Kim? Şu Muhteşem Gatsby'yi mi diyorsun?" diye sordum anlamamış gibi yaparak.

Sırıtarak "Hı hı..." dedi. "Söylemiştim, değil mi?"

"Tamam be. Ben de onu yatağa atma hayalleri kuruyordum zaten." dedim iç çekerek.


Karanlıkta RandevuWhere stories live. Discover now