ARİSTOTELES I

3 13 0
                                    

Aristoteles I

 Yunan dünyasının Platon’dan sonraki en önemli düşünürü olan Aristoteles, döneminin bütün bilim alanlarıyla ilgilenmiş olan büyük bir bilginidir. Mantık, fizik, metafizik, ahlak ve siyaset gibi çeşitli bilgi alanları üzerinde araştırma ve çalışmalarını sürdürmüş ve bunları sınıflandırarak bir sistem içerisine oturtmuştur. M.Ö. 384 yılında Makedonya’da, Stagira’da dünyaya gelmiş, 17-18 yaşlarındayken Atina’ya gelerek Akademi’de öğrenci olmuştur. Platon’un ölümüne değin yaklaşık 20 yıl Atina’da kalmış, sonradan onun öğretilerine büyük oranda ters düşecek görüşler savunmuşsa da Platon ile kurduğu bağ kendisinde önemli bir etki bırakmıştır. Platon’dan ayrıldığı noktalar özellikle bilgi felsefesinde ve siyaset felsefesinde kendisini göstermektedir. Bilgi felsefesi alanında Platon bilginin nesnelerinin bu dünyada yer almadığı görüşünü savunurken, Aristoteles duyu organlarımızla algıladığımız nesnelerle, bilginin gerçek nesnelerin bir ve aynı olduğunu düşünmüştür. Siyaset felsefesi alanında Platon ebedi ve kusursuz bir devlet teorisi geliştirmeye uğraşırken Aristoteles mevcut devlet biçimlerini inceleyerek işe başlamış, var olanlar arasından mümkün olan en iyisini bulmaya çalışmıştır. Bir süre Büyük İskender’e hocalık da yapan Aristoteles İskender’in iktidarı ele geçirmesinin ardından Atina’ya geri dönerek kendi okulu Lyceum’u M.Ö. 335 yılında kurmuştur. Okulu 860 yıldan fazla bir süre ayakta kalacaksa da İskender’in 323’teki ölümünün ardından Atinalıların kendisine karşı tavır alması karşısında, Atina’yı terk etmek zorunda kalmış ve çok değil bir yıl sonra, 322 yılında ölmüştür Aristoteles’in ortaya koyduğu görüşleri incelenirken, Platon’da olduğu gibi, önce onun bilgi felsefesi, ardından da ahlak ve siyaset felsefesi üzerinde durulacaktır. Aristoteles’in Bilgi Felsefesi  Platon’un bilgi teorisi, bilginin varlığını kabul etmekte, bir şeyi bilen bir kişinin bu şeyi kesin olarak bileceği anlamına geleceğini öngörmekteydi. Genel olarak bu durum Aristoteles için de geçerlidir. O da kalıcı şeylerin varlığına inanmakta ve bunların insanoğlu tarafından bilinebileceğini düşünmektedir. Ancak bunun Aristoteles ve Platon arasında mutlak bir uzlaşı olarak görülmemesi gerekir. Keza Platon’dan farklı olarak Aristoteles uygun olmayan materyal/konu üzerine bir kesinlik standardının atfedilmesini olanaksız bulur. Kesinliği kabul etmeyecek konular/materyaller arasında müzakere ve yargı sayılabilir.

Uzlaştıkları noktaya dönüldüğünde ise söylenmesi gereken, Aristoteles’in Platon’u izleyerek kesin olarak bilinebilecek hiçbir gerçek şeyin olmadığı yönündeki şüpheci iddiayı reddettiğidir. Aristoteles için gerçeklik mümkündür. Ancak o, Platon’dan ve onun idea kavramsallaştırmasından gerçekliği yerleştirdiği konum noktasında ayrılır. Platon için bu dünyada duyularımız aracılığıyla algıladıklarımız gerçek olamaz. Çünkü bunlar sürekli bir değişimin konusudur. O, duyularımız aracılığıyla farkında olduğumuz dünyayı “görünen dünya” olarak adlandırmaktadır. Platon için sürekliliği bir nitelik olarak taşıyan gerçeklik, değişimi içeren bu dünyanın ötesinde başka bir yerde olmalıdır. Aristoteles’e göre, tam da bu nedenle Platon, Formların duyularımızla algıladığımız gölgelerden ayrı bir şekilde var olduğu fikrindedir. Aristoteles, duyularla edinilen deneyimin dünyevi gerçekliğinden daha üstün olan ayrı bir varoluş alanını reddeder. Ona göre evrenselin ya da Formların ayrı bir dünyası olduğu varsayılmamalıdır; yalnızca Formlara başvurarak sürekli değişime konu olan dünyanın açıklanabileceği düşünülmemelidir. Ancak bu Aristoteles’in Formlar düşüncesini tümüyle reddettiği anlamına gelmez. Gerçekten Russell’in belirttiği üzere Aristoteles kendi varlık teorisinin Platon’un Formlara dair aşkın teorisinden radikal biçimde farklı olduğuna inanıyorsa da, son analizde onun Platon’dan tümüyle koptuğu söylenemez. Tıpkı Platon gibi Aristoteles de dünyanın dinamik, değişken, tümüyle hareket halinde ve akış içinde olduğuna inanmaktadır. Ancak Platon’dan farklı olarak bu yaklaşım kendisini gerçek bir varlığın arayışına yöneltmemiştir ki, Platon’da bu, değişimin olmadığı, duyularla kavranabilen dünyanın ötesinde ayrı bir alan biçimindedir. Platon’un terminolojisiyle söylendiğinde, Aristoteles görünen dünya ile kavranan dünya şeklinde bir ayrımı reddetmektedir. Platon’da iki farklı dünya biçimindeki bakış Aristoteles’te yerini ikisinin de aynı olduğu fikrine bırakmakta, duyu organları ile algılananın da gerçek olduğu düşüncesine dönüşmektedir.

Batı Düşünceler Tarihi Où les histoires vivent. Découvrez maintenant