Dinler misin 2 / Bölüm 1

7.5K 451 102
                                    

2/ Bölüm 1: Yaşıyor mu¿

Birkaç adımda yanıma ulaştı Tuna. Ellerimden nazikçe tutup gözlerimin içine baktı şefkatle. Özlem vardı bakışlarında ama bir o kadar da kafası karışık gibiydi. Teni soluktu, bir şeylerden korkuyor gibiydi. Derin bir nefes aldı. Ne onun ne de benim ağzımı bıçak açmıyordu. Dalgaların sesiyle birlikte üzerimize üzerimize esen rüzgar mayıştırıyordu ikimizi de.

"Beni bul Hazan." dedi uzun bir sessizliğin ardından. "Ben kendimi kaybettim, bulmama yardım et."

Nefes nefese uyandım gördüğüm rüyadan. Gözlerimin önündeki Tuna çığlıklar atmama sebep oldu. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Zihnimin bana oynadığı kaçıncı oyundu bu? Sürekli Tuna vardı gözlerimin önünde. Nereye baksam onu görüyordum. Bazen inanıyordum gördüklerime ancak dokunmak istediğimde karşılaştığım boşluk öylesine yakıyordu ki canımı... Fakat bu sefer gördüğüm rüya farklıydı. Çok gerçekçiydi bu defa. Her defasında gördüğüm o çiçek bahçesindeki bizden daha da ötedeydi. Ellerimi tuttuğunda hissettiğim sıcaklık hâlâ yakıyordu bedenimi. Kokusu burnumdaydı. Söyledikleri kulağıma fısıldanmış gibiydi. Rüyadan ziyade bir mesajdı belki de bu bana.

"Saçmalama Hazan." Dudaklarımdan dökülen sözler umudumun gittikçe tükenmesindendi. Geri geleceğine dair umudum yoktu artık. Koskoca iki sene, her çalan kapıyı Tuna sanmamdan ötürü de olabilirdi bu umutsuzluk. İmkansız geliyordu artık. Çalan kapılara aynı heyecanla bakamıyordum. Gittiğim yerlerde Tuna ile karşılaşacağıma dair inançlarım son bulmuştu. Dilediğim tek bir mucize kalmıştı geriye. O da Tuna için yapılan mezara bir gün gerçekten bedeninin gömülmesiydi.

  Nefesim düzene girdiğinde saati buldu bakışlarım. 06.31'e geliyordu. Hava hâlâ karanlıktı ancak geri uyuyamazdım. Komodindeki telefonumu alıp arama motoruna tıkladım.

"Ölen birini rüyada görmek?"

"Ölmüş birinin rüyada, rüya sahibiyle iletişim kurması?"

"Ölen birinin rüyada yaşadığını söylemesi?"

Çıkan sonuçların hepsi çektiğim sıkıntılardan kurtulacağımı söylüyordu. Rüyamın, maddi gelirimin iyi olacağına işaret olduğu yazıyordu. Beklediğim sonuçlar bunlar değildi. Dolan gözlerime engel olamayarak titrek bir nefes verdim. Rüyadan medet ummam ne kadar doğruydu onu bile bilmiyordum.

"Ama ya yaşıyorsa?" Hızla yerimden kalkıp banyoya koştum. Elimi yüzümü çabucak yıkayıp ayılmanın verdiği üşümeyle yeniden odamda aldım soluğu. Kalın kıyafetlerimin üstüne montumu da giyip çantamı sırtlandım. Koşar adımlarla aşağı indikten sonra evden dışarı attım kendimi. Birkaç sokak aşağıda oturan Selen ve Batu'nun evine vardığımda nefes nefese kalışımı umursamadan kapıyı çalmaya başladım. Çok geçmeden açıldı kapı. Beni görmeyi beklemediklerinden ikisinin de uykulu hallerinin yerini endişe aldı.

"Hazan?" dedi Batu. "Bu saatte burada ne işin var? İyi misin?"

"Tuna yaşıyor!"

"Ne?!"

"Rüyamda gördü-" Kolumdan tutup kendine çekti Batu. Başımı göğsüne yaslayıp sıkıca sarıldı bedenime.

"Yapma bunu Hazan. Kendine de yapma bize de yapma." Ağlamaya başladığımda Selen de sarıldı bize.

"Bu seferki çok farklıydı. Çok gerçekti bu rüya."

"O öldü Hazan." Batu'nun titreyen sesi ağlamamın şiddetlenmesine sebep oldu. "Kabullen ne olursun." Uzaklaştım ikisinden de. Benden farkları yoktu. Hepimiz birbirimizden çaresizdik. Tuna'dan sonra Batu'nun nasıl dibe çöktüğüne kendi gözlerimle şahit olmuştum ancak ne halde olursa olsun benim elimden tutmuştu. Toparlanabilmem için ellerinden geleni yapmışlardı. Bana kalsa üniversiteyi bile bırakabilirdim. Bu yüzden ikisine de minnettardım. O zor günlerde yanımda sadece ikisi vardı.

"Ya kayıplardan biriyse?"

"Bulunurdu Hazan. Şehir şehir, hastane hastane araştırıldı."

"Ama bulunamadı. Bulunsaydı şu an mezarı boş mu olurdu Batu?"

"Hazan-"

"Bir cesedin su dibine batması gibi bir ihtimal var mı? Öldüyse bile, bedeni çürüdüyse bile her şekilde Tuna bulunmaz mıydı?" Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip devam ettim sözlerime. "Ben iki sene boyunca onun arkasından ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadım. Belki de bana ihtiyacı vardı. Onu bulmama ihtiyacı vardı ama ben bencilliğim yüzünden onun öldüğünü kabullendim."

"Hazan." dedi Selen endişeli bakışlarla beni incelerken. "Senin bir suçun yoktu. Lütfen böyle suçlama kendini."

"Kabullenmesi zor belki de evet ama senin de dediğin gibi, suların efendisi kendi sularına gömüldü." Yeniden yanaklarımdan süzüldü gözyaşlarım.

"Aynısı bizim başımıza gelseydi Tuna peşini bırakmazdı. Eli kolu bağlı oturup öldüğümüzü kabullenmezdi." Karşımda sessizlikle beni dinleyen arkadaşlarıma daha fazla bir şey söylemedim. Geldiğim yolu geri döndüm beni geri durdurma çabalarına aldırış etmeden. Parçaları bütünleştirdikçe daha da uzaklaşıyordu öldüğü düşüncesi. İki yıl boyunca nasıl akıl edemediğimi sorguluyordum. Yaşıyorsa bile benim yüzümden çok zor durumdaydı belki de. Beni beklemişti ancak ben bencilce gözyaşları dökerek öldüğünü kabullenmiştim.

Denizlerin Efendisi Tuna,

"Senin için sonbaharlardan ibaret olmayacağım." demiştin bana. Söz vermiştin. Sen sözünü tutamadın sevgilim. Ben, beni bıraktığın bu korkunç yerde ölümünü kabullenmekten başka çarem olmadan ağlıyorum. Gözyaşlarım, yağmur olarak yağıyor mu üstüne? Islatıyor mu her şeyden habersiz uyuyan bedenini? Bu kez silmeyecek misin gözyaşlarımı? Rüzgar nereye savurdu seni? Karşı koyamadın mı efendisi olduğun denize? Bu mektuplarımı denize bırakıyorum belki sana ulaşır diye ancak ne ses var ne seda. Sana ayrılan mezarın boş olması canımı daha çok yakıyor Tuna. Ben senin ölüne bile sarılamıyorum. Nerede olduğunu bilmiyorum. Yaşıyor musun yoksa gerçekten öldün mü bilmiyorum. Olanaksız geliyor gittiğin gerçeğini kabullenmek. Gitmedin değil mi? Söyle bana denizlerin efendisi, yeniden dinler misin beni?

Gözyaşlarımın ıslattığı kağıdı durgun denize bıraktığımda dizlerimin bağı çözüldü. Yere yığılıp kaldım. O anda tek istediğim şey Tuna'nın kollarıydı. Onun kolları arasında olmak, onunla ağlamak, onunla yatışmak, onunla gülmek...

"Allah'ım..." Zar zor çıkan sesime inat devam ettim konuşmaya. "Lütfen bana bir işaret gönder!" Beklentiyle gökyüzüne bakarken bir kuş sürüsü geçti gözlerimin önünden. Kaşlarım hayretle havalanırken ayağa kalktım. Bu mevsimde bu kadar kuşun bir arada olması inanılır gibi değildi.

"Yaşıyor!" Ellerimi birbirine kavuşturup gökyüzünden çekmediğim gözlerimi minnetle yumdum. "Tuna yaşıyor!" Cebimden telefonumu çıkartıp kumların üstüne çöktüm yeniden. Ondan bana kalan son videoyu buldu ellerim. Güzel yüzündeki endişeli surat ifadesi yeniden doldurdu gözlerimi. Keşke o uçakta olsaydım, dedim. Keşke o uçakta olsaydım da Tuna'nın ellerinden tutabilseydim. Ölürsek birlikte ölürüz sevgilim, diyebilseydim. Titrek bir nefes verip Tuna'nın ezberlediğim son sözlerine kulak verdim.

"Şu an sen bu videoyu izliyorsan ben çoktan yolculuğumu tamamlamışım demektir. Bu kez yolum sana çıkmamış. Halbuki yürüdüğüm tüm yollar sana çıksın isterdim." Gözlerim gittikçe kapanırken son nefesimi verirmiş gibi güçlükle bir nefes verdim. Artık dayanacak gücüm yoktu. Güçlü kalacak, Tuna'nın istediği gibi güzel bir hayat yaşayacak cesareti göremiyordum kendimde. Belki de artık ölüyordum. Hiçbir acı hissetmeden, kapanmakta olan gözlerim imkan verdikçe gökyüzüne bakmayı sürdürüyordum. Oradan gülümsüyordu bana Tuna, ellerini uzatmış bekliyordu. Ben de gülümseyerek ellerimi uzattım ona. Tuttu, tuttu ancak yüz ifadesi endişeli bir hal aldı. Gözlerim artık tamamen kapandığında bedenimin sarsıldığını hissettim.

"Hazan!" diye bağırdı tanıdık ses. "Aç gözlerini!"

■■■

Sonunda geldi ikinci kitap! Umarım ilkine olan ilginiz baki kalır <3

Dinler misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin