55

1.1K 126 79
                                    


Ben geldiiim! Nasılsınız? İyi okumalar. 🧡

𓃹

Söylemek için birkaç kez açtığım ağzımı, her seferinde dudaklarımı ıslatarak geri kapatmak zorunda kaldım. Ona bunu yapmak istemiyordum, mecbur olsam bile istemiyordum. Evet Finlandiya'da yaşamayı çok seviyordum ve gerçekten özlemiştim ama benim evim Kore'deydi artık. Sevdiğim adam, arkadaşlarım, hayatım tamamen oradaydı. Onlarsız bir yaşamın artık beni mutlu etmeyeceğini çok iyi biliyordum. Burada kalsam bile her zaman Jungkook'u, Haneul ve Sandeul'ü özleyecektim.

Fakat ikna edemediğim bir yanım vardı ki; babam yürüyemiyorken onu böyle bir başına bırakıp gidemiyordum. Ona yardımcı olmam gerektiğini hissetmekle beraber bu halinin üzerine bir de tamamen yalnız kalmış olması beni üzüyordu. Böyle durumlarda en önemli şeyin moral olduğu her zaman söylenirdi ve babamın buna sahip olduğuna inanmıyordum. Ne yapmış olursa olsun, söz konusu babanız olunca öylece sırtınızı dönüp gidemiyordunuz.

"Jungkook," dedim bakışlarına karşılık vererek. Merakla beni inceliyordu ve turuncu ışığın titreştiği gözlerindeki korku kırıntılarını da seçebiliyordum.

Hayır, dedim yutkunarak. Onu hayal kırıklığına uğratmayacaksın.

"Gelmek istemiyor musun?"

Onun dudaklarından döküldüğünde daha da ağır gelirken, başımı hızla iki yana salladım. "İstiyorum."

"Ama," dedi Jungkook soru sorar tonda. "Aması var, değil mi?"

Sesindeki endişe göğsüme sert darbeler indirirken içim korkuyla doluydu. Hani birini kaybetme korkusu yaşadığınızda tam göğüs kafesinizde bir daralma olur da somut bir rahatsızlık hissederdiniz ya, o hissin pençesindeydim.

"Aması şu," dedim sakin kalmaya çalışarak. "Biraz daha kalmam gerekiyormuş gibi hissediyorum, biliyorsun ya, babamın durumu..."

"Biraz daha mı?" dedi öne eğilerek. "Bir süre mi yani sadece? Temelli değil, değil mi?"

Derin ve yorgun bir nefes verdikten sonra ayağa kalkıp iki adımda kendimi Jungkook'un kollarına bıraktım. Daha yanına oturmadan beni karşılayan kolları bedenime sıkıca dolanırken ellerimi belinde birleştirip yüzümü boynuna gömdüm. Jungkook'un kokusunu almak, atmosfere girmek gibiydi benim için. Yalnızca onu solurken, gerçekten nefes almış gibi hissediyordum.

"Seni temelli nasıl bırakabilirim?"

Kasılan bedeninin kollarımın arasında gevşediğini hissederken burnumu boynuna sürttüm. "Bunu biliyordum," dedi, elleri sırtımda dolaşırken. "Dünyanın en sıcak çikolata kalbine sahip olduğun için, ne olursa olsun babanı o halde bırakmayacağını yani."

Başımı biraz geri çekerek yüzümü buruşturdum. "Sıcak çikolata kalp mi?"

"Evet." O da başını biraz geri çektikten sonra burnumun ucuna hızlı bir öpücük kondurdu ve eliyle başımı eski konumuna getirdi. Yüzüm yeniden boynuna gömülürken gülmeme engel olamadım.

"İçim hiç rahat değil," diye mırıldandım bir süre sonra. "Jungkook ben senden ayrı olmak istemiyorum. Ama seninle gelirsem vicdanım beni geceleri uyutmayacak, bunu da biliyorum."

"Sormadan direkt gelmeni istemem yanlıştı güzel bebeğim," dedi yumuşak bir sesle. "Sana yaşattıklarından ötürü onu hala affetmemiş olsam da durumun senin için farklı olduğunu biliyorum. Bu yine de seni kucaklayıp götürme isteğime engel değil tabii ki ama yapman gerekeni yapmalısın."

Whispers in the DarkWhere stories live. Discover now