32

7K 541 333
                                    


𓃹


"Ren geyiği eti sever misin?"

Jungkook'tan gelen anlamsız soruya karşı baygın gözlerle ona döndüm. "Finlandiyalı olduğum için aklına ilk gelen şey bu mu oldu gerçekten?"

Hala tersime gitmekten korktuğu için bana pek bulaşmasa da koltukta oturup kitap okuduğum bütün süre boyunca yanımda oturup bana kaçamak bakışlar atmıştı. Konuşmak istediğini anlayabiliyordum ama elbette ona bunu yapabileceğine dair en ufak bir sinyal bile göndermemiştim. İstediği kadar sürünebilirdi, benim topraklarım buna elverişliydi. Fakat saatler sonra bana söyleyebildiği ilk şey, 'ren geyiği eti sever misin?' olmuştu. Anlaşılan birileri Google'da ufak bir Finlandiya araştırması yapmıştı.

"Sotesi güzel oluyormuş." dedi sonlara doğru sesini kısıp koltuğa doğru küçülürken. 

Gülmemelisin Esha, gülmemelisin. 

"Oluyor." dedim surat ifademi hiç bozmadan okuduğum kitaba dönerek. 

"Bir gün deneriz," dediğinde kaşlarımı kaldırıp ona döndüm ve, "...deneriz miyiz?" diye tamamladı cümlesini.

Başımı iki yana sallayarak gülmeye başladığımda gülmemin altında bir şey arıyormuş gibi gergince gülümsedi. Bana karşı takındığı bu tavır içimi eritiyordu. Onun bir suçu olmadığına inanıyordum, inanmıyor olsam zaten şu an yanında oturuyor olmazdım ve Jungkook suçsuz olduğunu savunarak üste çıkmak yerine gönlümü almak için çabalıyordu. 

"Deneriz."

Gözlerini kırpıştırarak bana bakarken o kadar yakışıklı ama bir o kadar da bebek gibi görünüyordu ki kafayı yiyecektim. Derin bir nefes alarak elimdeki kitabı kapatıp doğruldum. "Yarın kuru temizlemeye yeniden gitmem gerek."

"Neden?" 

"Güvenlik kamerası görüntülerinin olup olmadığına bakacağım. İhtiyacım olacak."

Birkaç saniye düşündükten sonra başını salladı. "Mantıklı. Dersin sabah mıydı?"

Düşünceli bir ifadeyle başımı salladığımda, "Benimki de 11'de." dedi. "Öğleden sonra gitsek olur mu?"

"Olur," dedim ayağa kalkıp vücudumu esneterek. Jungkook'a yüz vermeyeceğim diye heykel gibi oturmaktan her tarafım tutulmuştu. "Ben uyuyacağım."

Bir şey söyleyecekmiş gibi duran ifadesine birkaç saniye dirensem de sonunda kayıtsız kalamadım. "Bir şey mi söyleyeceksin?"

Birkaç saniye daha tereddüt etse de, "Finlandiya'da..." diye girdi söze sonunda. Fakat durup bir boğazını temizledi.

"Ne olmuş Finlandiya'da?"

"Her yaz eş taşıma yarışmaları düzenleniyormuş. Katılalım mı? Kesin kazanırız."

"Kazanır mıyız?" dedim dümdüz bakarak. 

"Evet," dedi anında hevesle ayağa kalkıp pazılarını göstererek. "Seninle birlikte senin üç klonunu daha taşıyabilirim ve emin ol nefes nefese bile kalmam."

Benim gibi üç kişiyi daha taşıyabileceğini söylemek yerine klonlarımdan örnek vermesi beni güldürürken, "İşte tam da bu yüzden kaybederiz." dedim.

Şaşkın ifadesiyle başını yana yatırdı. "Neden bu yüzden kaybediyoruz?"

"Çünkü o yarışmaya katılırsak sen beni değil, ben seni taşıyacağım koca ayı."

Whispers in the DarkWhere stories live. Discover now