*48.Bölüm*
''Sevgilin budur senin, sev dedi gözlerim..'___________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Tatlı sabahlar yaşanıyordu üç gündür taksici Kenan'ın evinde. Ev halkı belli belirsiz bir miyavlama ile gözlerini açıyor, yediden yetmişe herkes soluğu ahşap beşiğin başında alıyordu. Babasının nazlı çiçek kızı şimdiden tüm aileyi kendine bağlamayı başarmıştı. Bilhassa da ağabeylerini. İlyas ve Murat minik kardeşleri için deli oluyorlardı. Doğduğu gecenin sabahında Nilüfer'in kucağında bir bebek gördüklerinde çokça şaşırmışlardı önce. İlyas korka korka da olsa kucağına alırken Murat onun gerçek bebek olduğuna bir türlü inanmamıştı. Bu kundağa sarılmış şey kızların oynadığı oyuncak bebeklerden biri olmalıydı. Fakat ne zamanki minik kız yüzünü buruşturarak ağlamaya başlamış, işte o zaman Murat gerçekliğine ikna olmuştu.
Güzel gidiyordu herşey. Nilüfer anneliğine ve yeni hayatına alışmaya çalışıyordu. Bazen uyku ile uyanıklık arasında eli karnına gidiyor, bebeğinin hareket edip etmediğini kontrol ediyordu. Sonra aklına gelenle yattığı yerden fırlayıp ahşap beşiğin içinde neredeyse kaybolan miniğine koşuyordu. Ayşe ebenin tavsiyeleri üzerine sık sık emzirmeye çalışıyordu. Fakat bebeğin küçük olması çabucak yorulup annesini emerken uyuyakalmasına sebep oluyordu. Ama o yılmıyor, yine ebenin tarif ettiği gibi kızının topuklarını hafifçe sıkarak yahut da altını açarak uyandırıyor, emzirmeye devam ediyordu. Her damla süt minik kız için büyümek demekti. Bu sebeple geceleri uyku denen şeyin ne olduğunu üç gecedir unutmuştu. Öyle sık aralıklarla emziriyordu ki bazen oturduğu yerde uyuyakalıyor, devreye Kenan girip çiçeklerini yerlerine yerleştiriyordu.
Neredeyse tamamen toparlanmıştı genç kız. Doğal doğumun en güzel yanı böyle hemen ayaklanıyor olmaktı. Lakin yine de annesi , Türkan ve Ahsen'in onu pek ayağa kaldırmaya niyeti yoktu. Nilüfer ne zaman ayağa kalksa yanında biri bitiyor, ne istediğini öğrenerek onu tekrar yatağına yolluyordu. Eh, lohusa dediğin yatağında yatardı tabii. Her gün güzelce saçını başını tarayıp kırmızı kurdelesini takıyor, hem çeyizinde hemde sonradan bizzat dikerek hazırladığı lohusalık gecelik sabahlıklarından birini giyiyordu. Kendini iyi hissediyor, kucağındaki minik kızıyla evin içinde dolanıp duruyordu tüm gün. Fakat kapı çalıp göz aydınlığına gelen biri olursa hep bir elden odasına yollanıyor, yatağına oturtuluyordu. Her misafirde aynı şey oluyordu. Getirilen ve yapılan tatlılar ve elbette lohusa şerbeti ikram ediliyordu. Yaz ayında buzdolabından çıkan serin şerbet pek de iyi oluyordu. Karanfilli ve tarçınlı ! Elbette her gelenle birlikte ufak bir bardak da olsa genç kıza da içiriliyordu şerbet. Tabii onunki soğuk değildi. Mazallah minik kıza gaz yapardı öylesi.
Tüm gün evde bir curcuna ve kalabalık varken akşamları sükunet yeniden çöküyordu. İşten dönen Kadir yahut Semih annesiyle yengesini almaya geliyor, gelmişken o bal taneciği yeğeni görmeden gitmiyorlardı. Semih kararlıydı ! Bir evlensinler, hiç ara vermeden dizecekti üç taneyi! Tabii henüz bundan Ahsen'in haberi olmasa da olurdu. Nitekim genç kız yeğenini ne kadar çok sevse de şahit olduğu doğum sürecinden sonra anne olmayı bir kez daha düşünmeye karar vermişti. Nilüfer ise Türkan ile ikisine gülüp geçiyordu. Yaşarken fenaydı elbet. Fakat doğum bittiği an herşey geçiyor ve unutmaya başlanıyordu. Daha üç gün olsa da unutmuştu bile ! Şüphesiz insana verilen en büyük nimetlerden biriydi unutmak !
Ve Kenan... Kenan hayatının en mesut günlerini yaşıyordu. Hatta öyle ki tüm benliği kızıyla doluydu şimdilerde. Akşam olsun diye vakitleri iple geçiyor, eve gittiğinde daha kapıdan içeri girerken nerede benim nazlı çiçeğim diyerek giriyordu. Sonra kızını kucağına alıyor, tüm gece emzirme nöbetleri haricinde asla indirmiyordu. Bu esnada Murat'la oynuyor, İlyas ile hesap yapıyor ama miniği hep babasının göğsünde huzurla uyuyordu. Nitekim küçük hanımefendi de bu duruma alışır gibiydi. Babasınını kokusunu alır gibi o geldiğinde uyuyorsa bile uyanıyor, henüz bilinçli bakamıyor olsa da iri maviş gözlerini kocaman açıyordu. Hal böyle olunca ne yapsındı garip Kenan? Tam bir aşk sarhoşuydu ! Ne çay , ne kahve nede cigara ! Onun tüm keyfi ve gıdası kızıydı, kızının kokusuydu.
Gecenin en sessiz saatleriydi. Herkes uykusunun en derinlerindeydi. Bir kişi hariç ! Nilüfer derinlerden duyduğu, aslında duymayıp hissettiği ağlayış ile bir an irkilerek açmıştı açık mavilerini. Minik kızının emzirme zamanı gelmişti. Nitekim bunu gerilen göğüslerinden hissedebiliyordu. Her gelen kilosu ve minyonluğunu görüp sütün var mı diye soruyor, bebeğin bir mıkırtısını duyan aç bu çocuk diye burun kıvırıyordu. Lakin aç değildi. Emzirdikçe sütü daha da çok gelmeye başlamıştı. Hatta dün sabah uyandığında geceliğinin göğüs kısmı sırılsıklamdı! Yattığı heybetli göğüsten usulca sıyrılıp beline sarmalanmış kocasının kolunu kendinden ayırmıştı. Bakışları ahşap beşiğin içinde kıpır kıpır olan kızına çevrilmişti. Hisleri doğruydu. Küçük hanımefendi acıkmıştı.Ve annesi onu şimdi doyuracaktı.
Kızını kundağıyla beşiğinden alıp az evvel yattığı yatağa bağdaş kurarak oturmuştu. Tek eliyle göğsündeki minik düğmeleri açmış, sabırsızlanan çiçeğini ak sütüyle kavuşturmuştu. Emzirmek kadar ruha iyi gelen birşey bilmiyordu. Şüphesiz bu büyük bir lütuftu. Her emzirme nöbetinde kızıyla arasındaki bağın kuvvetlendiğini hissediyordu. Derken her geçen dakika ile göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı. Arada kafası önüne düşüyor, irkilerek uyanıyordu. Uyku öyle yoğun bastırıyordu ki dayanamıyordu. Ve dayanamamıştı da ! Açık mavi gözleri kapanmış, başı hafifçe önüne doğru eğilirken göğsünde duran kızıyla uyuyup kalmıştı.
Çok değil dakikalar geçmişti aradan. Kenan uykusunun hafif bir anında yamacındaki karısının oturduğunu hissetmiş, dönüp uyku mahmuru koyu kahvelerini aralamıştı. Üç gündür en büyük seyirliği minik kızını emziren maviş karısıydı. Teker teker aşık olduğu iki kızı birlikte görmek ayrı bir güzel oluyordu tabii. Karşısına oturuyor, evvela gönlünün sultanının güzel çehresini , sonrada nazlı çiçeğinin anne sütü sızan yanaklarıyla minik dudaklarını büzmesini izliyordu. Ama bazende bu kızları böyle uyuyakalmış halde buluyordu. Aceleyle ayaklanıp elini karısının yanağına değdirmiş, Nilüfer ağır uykusu arasından gözlerini açmaya çalışsa da başaramamıştı. Bunun üzerine genç adam önce kundağıyla birlikte kızını annesinin kollarından almış, sonrada düğmelerini eğretiden bağlayarak Nilüfer'i yatağa yönlendirmişti. Hemen ardından ise kendi yatmıştı yerine. Minik çiçeğini beşiğine bırakmak hiç içinden gelmiyordu. Ne olurdu birlikte uyusalar?
Beğendiği fikriyle sırt üstü uzanmıştı yatağına. Başını güzelce yastığına koymuş, heybetli göğsünün bir yanına kızının minik bedenini koyup diğer yamacına ise karısının minyon bedenini çekmişti. İşte şimdi dünyanın en zengin, en huzurlu adamı olmuştu. Kollarındaki iki güzellikle nasıl güzel sabahlar bekliyordu onu Allah bilir ? Başını yattığı yerden hafifçe kaldırıp önce Nilüfer'in , sonrada kızının saçları arasına birer ufak buse bırakmıştı. Sonrada gözlerini huzurla kapatarak uykuya dalmaya niyet etmişti. Derken aklına gelenle kapalı gözleri ardından çatılmıştı kaşları. Yahu bu kıza ne isim vereceklerdi ?
Sende bahtım gibi bana
vefasız olma sevgilim
Ömrümce aradım seni
yaşla dolmasın gözlerim
Her arzunun ötesinde
bir ağ gibi hep sen vardın
Aşkların en güzeliyle
uzandı sana ellerim!___________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
#BölümSonu#
Dört vesayetle (otobüs,metro,ilçe minibüsü, ilçe içi minibüsü) evime gelmiş bulunmaktayım 😷 evin hali de nanay olunca hiç dinlenemeden temizliğe giriştim ve sanırım oturabildiğim bir saatte ancak bunu yazabildim ✍️ Gidip iyice dinlenmeye çalışacağım ✌️ sonra kaldığımız yerden devamke 😙
Sizi seviyorum💙
Bursalı Gelin👑
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karagümrük Yanıyor (Tamamlandı)
General Fiction... -Buna mı ulan ? Mahallenin en zengini sana talip olmuşken sen bu taksici parçasına mı kaçtın?' Nilüfer gözlerinden akan inci taneleri ile sıkmıştı parmaklarını. Açık mavi gözleri bir babasında , bir de babasının hemen ardına sıralanmış iri kıyım...