*52.Bölüm*
''Cennet gözlüm sev beni, yavrum cennetine al beni !''
_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Duvarlarına üç ölüm acısı sığdıran motorcu İlyas'ın hanesi seneler sonra ilk kez böyle şendi. Arka bahçesinde yanan ışıklar, el çırpan kalabalıklar, büyük hoparlörlerden yayılıp mahalleyi çınlatan çiftetelli sesleri vardı. Bir de yüzü gülen mutlu çocukları... Kenan'ın hem mutlu hemde duygu yüklü koyu kahveleri kalabalığın ortasında bir prenses gibi süslenmiş ve yüzünden mutluluk saçarak oynamaya çalışan Ahsen'de geziniyordu. Genç kız sabahtan beri etrafa hem ürkek bir serçe gibi bakıyor, hemde hayatında belki de ilk kez bu kadar içten gülüyordu. Ve Kenan içinden iyi ki diyordu. O gün bir hata yapıp kaçtıklarında onları iyi ki öylece bırakmamış, kız kardeşini tutup evine geri getirmişti. Sonrada herşey usulüne uygun ilerlemişti. Yoksa şimdi Ahsen'in kalbinde de Nilüfer gibi yeri asla dolmayacak eksiklikler olacaktı. Nilüfer... Koyu kahveler aklına düşenle bakışlarını ortalarda gökten inmiş bir huri gibi dolaşan karısına çevirmişti. Genç kadın üzerine açık mavi satenden bir tuvalet giymiş, minik kızı Süreyya'ya da aynı renkten bir elbise dikmişti. Bir de kuaföre gidip iyice uzayan sırma saçlarını minik bukleler halinde kıvırtıp tam tepesinden krepeler ile tutturmuştu. Son zamanların modasıydı bu. Ona nasıl da yakışmıştı. Kenan'ın ise kızları kuaförden almaya gittiğinde aklı başından uçup gitmişti. Derin bir iç çekerek elindeki bardağı kafasına dikmiş, ardından mırıldanmıştı.
-Ah mavişim ah !'
Sabahın kör karanlığında başlamıştı tüm hazırlıklar. Semih tüm mahalle evlendiklerini duysun diye küçücük bahçeye devasa hoparlörler koydurmuş, gelebilecek herhangi bir tacize karşı da bahçe girişine bir masa kurdurmuştu. Ağabeyleri, enişte ve birkaç dostla burada oturup hanımlarına göz kulak olacaklardı. Elbette Ahsen'i izlemek için değildi bu. Ha izlerken iki kadeh içmeyi de düşünmüş, fakat Kadir ağabeyinin Hacı Faik usta çıkar gelirse kafamızda kırar o kadehleri demesiyle kadehlerin yerini su bardakları almış, içlerine limonatalar dolmuştu. Tabii cigara sınırsızdı. Damat bey paket paket alıp büyük bir tabağa dizdirmiş, masanın orta yerine koymuştu. Haricinde de çerez ve kuru pasta vardı. Lakin onun gözünün tek bir lokma gördüğü mü vardı ? Çakır hareler bahçenin orta yerinde üzerindeki kırmızı tuvaletiyle masallardan fırlamış gibi oynayan cennet gözlüsünden bir lahza ayrılmıyordu. Yarın akşam tıpkı Kadir ve Türkan gibi Karagümrük meydanında düğünleri olacağına inanamıyordu. Ahsen yarın gece onun mu olacaktı sahiden ? Ah ulan ah !
-Süreyya ! Süreyya bak halaya !'
Hayatında katıldığı ilk kına gecesinde hiç yabancılık çekmiyordu Süreyya. Nitekim çevresindekiler ananesi, teyzesi, halası ve yengesiydi. Ve yabancılara bükülen dudaklar onları gördüğünde aralanıyor, minik dili dışarı itilip gülücükler saçılıyordu. Elini uzatıp yeğeninin tombik yanaklarına sevgi dolu bir dokunuş bırakmıştı Ahsen. İçinde öyle bir heyecan vardı ki ne ilk kez giydiği topuklu ayakkabıların ayaklarını ağrıtması, nede kafasındaki zibilyon tane tel tokanın sızısı bunu bastıramıyordu. Oynamasını pek bildiği de söylenemezdi. Ama ellerini çırpıp omuzlarını kıpırdatarak elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Bu gerçekten onun kına gecesi miydi? Bu kadar insan onun için mi buraya gelmişti ? İnanmak öyle güçtü ki! Bazen içini tuhaf bir korku kaplıyordu. O zamanlarda acı kahverengi gözleri etrafa dönüyor, yengesinin açık mavilerini bulduğunda ise huzur doluyordu. İyi ki vardı Nilüfer. O olmasa , hayatlarına bir güneş gibi doğmasa hangi gölgelerde olacaklarını düşünmek istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karagümrük Yanıyor (Tamamlandı)
General Fiction... -Buna mı ulan ? Mahallenin en zengini sana talip olmuşken sen bu taksici parçasına mı kaçtın?' Nilüfer gözlerinden akan inci taneleri ile sıkmıştı parmaklarını. Açık mavi gözleri bir babasında , bir de babasının hemen ardına sıralanmış iri kıyım...