4.Bölüm

108 25 87
                                    

Evrenin enerjisine hep inanmışımdır. Bunun en büyük kanıtı karşımda oturan adamdı. Öyle güzel bakıyordu ki... Duymuştu sesimi evren. Günler önce Yankı için tez gel yarim demiştim ben. Ve gelmişti. İyi ki gelmişti...

  Yankı ile saatlerdir oturuyorduk. Bana söylediği her bir kelime, yüreğimin sızısını yok etmişti. Gelmişti ya, gerisi önemli değildi. Bana her zaman gelsin diye beklemiştim ben. Ve gelmişti. Öyle güzel gelmişti ki...

    Söylediği şeyler yeni yeni idrak ediyordum. Her şey tamamdı ama en güzeli; benim için sevebileceğim bir doğum günü düzenlemiş olmasıydı. Ben öylece otursam da bana güzel hediyeler bıraktırmıştı. Bu benim için anlamlıydı. Ben adı Ses olan, ama kendi sesini kaybeden kız bugün biliyordum ki, orman gözlü adamım benim sesim olacaktı.. O hep bu kadar güzeldi işte.

   Peki benim onu itmem... Ah ona diyecek sözüm yok. Yankı bana çok anlamlı ve özlem dolu bakıyordu, ve elbette bende. Ancak bazı burukluklar vardı bende. Ve emindim ki o bunu gözlerimde görüyordu. Hep beni çok iyi anlamıştı çünkü.

   Annem... O benim yalnız kalmamı neden bu denli ısrarla istiyordu ki? Peki ya ölmemi? Bir insan nasıl bu kadar acımasız birine dönüşürdü, anlamıyordum ben. Beni sarıp sarmalamak yerine yetimhaneye bırakan biriydi gerçi o. Ölmemi istemesi de pekala normaldi ama yine de ben onun kızıydım. Beni severdi, babam ölene kadar. Onu bu denli gaddar yapan şeyi merak ediyordum. Düşünüyorum da bir gün karşıma çıksa ne yapardım? Sanırım hiç bir şey. Benim için yıllardır bir şey yapmayan biri için hiç bir şey yapmayacaktım. Bunları düşünmek kırgınlığıma su serpiyordu.

  Yankı vardı ya, geçerdi her şey. Geçecekti biliyordum. Yıllardır onu beklememin bir sebebi de buydu ya.. Bana bir o iyi gelirdi.

   Yankı'yı beklemeden ayağa kalktım. Kaşlarını çatsa da o da bana eşlik edip ayaklandı. Yankı elimi tutmak için uzandı. Ve hayır utanmadım. Ben onu bunca zamandır beklemiştim. Bizden hiç bir şeyi sakınmazdım artık. Uzattığı eli tuttum.

   Nereye gidecektik biliyordum. Yani ben onu götürecektim. O da elbette gittiğimiz yeri hemen hatırlayacaktı. Onu deyim yerindeyse sürükleye sürükleye kafenin karşısına geçirdim. Sessiz sedasız geliyordu peşimden.

   Ben konuşmazsam daima anlardı beni. Ve eminim şu an da içinden benim ne istediğimi biliyordu. Ara sokağa girip yokuşa doğru ilerledim. Yankı'nın kıkırtısı ulaştı kulağıma. Anlamıştı nereye gideceğimizi. Yokuşu aşıp çocukluğumun kulübesine geldim. Bu kulübeyi şans eseri bulmuştuk. Ve benim ağlamalarım sonunda babamlar dekore etmişti. O zamandan beri kaçıp hep buraya gelirdim. Ve elbette Yankı da peşimden. Buraya dair en net anım şuydu;

10 Yıl Önce;

Annem  ufak tefek atıştırmalık hazırlamıştı. Babam kulübeyi dekore edip düzelteli 2 hafta olmuştu ve bugün Yankı ile orada piknik yapacaktık.

   Evden çıktığım da babam ve Yankı bizi bekliyordu. Bir de Aren. Bu çocuk Yankı'nın kuyruğu idi bence. Gelemezdi bu.

  O varken Yankı benimle resim yapmıyordu ve ben bunu istemiyordum. Bugün çizeceğimiz resim ikimizdi ve biz onu kulübeye asacaktık. Yanlarına yaklaşınca Yankı bana gülümsemişti. Aren ise pis pis sırıtıyordu. Yüzüne vururdum ama babam var. Daha önce üzerine vişne suyu dökmüştüm. Oh olsun.
"Sen gelme, marul Aren."
"Baban izin verdi ve Yankı da, sanane portakala benzeyen ördek."

  Her zaman Aren'in mal olduğunu düşünmüşümdür. Küçükken de öyleydim. Göz devirip arabaya bindim. Ben yapacağımı bilirdim. Babam bizi 1 saat sonra alacağını söyleyip gitmişti. O gidince beraber kulübeye girmiştik. Çok güzeldi. Büyüdüğümde buraya piyano koyacaktım. Çünkü piyano çalmayı biliyordum.

MütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin