BÖLÜM 3

151 16 3
                                    

İçinde ne yaşarsan yaşa, anlatabildiklerin azdır. Ya anlayanın yokluğu ya da acının çokluğu...


🖤🖤🖤

Hayat bazen çok acımasızdı. Hatta çoğu zaman öyleydi. İstemediğin bir şeyi yapmak zorunda bırakılıyordun. Kimisine göre iyi, kimisine göreyse kötü sonuçlar doğurabileceğini düşünmeden...

'Asla yapmam' dediğin şeyi yapmak, 'asla ayak basmam' dediğin yere bir gün değil yolunun düşmesi, tam da bulunduğun yer olabiliyordu. Hayat bu ya, bu düpedüz acımasızlıktı. Ama kadere boyun eğmekten başka da yapılabilecek ne vardı ki? Alnımıza yazılmıştı bir kere, kaderin yazgısı.

İşte bu yüzden insan; asla 'asla' dememeyi öğrenmeliydi. Ama nereden bilebilirdim ki büyük konuşacağımı.

'Asla yapmam' dedim, ve şu an yapmak zorunda kaldım. 'Asla' dedim... 'Asla oraya değil ayak basmak, o tarafa doğru yolum düşecek olsa, yine de o yoldan geçmem' dedim ama tam da şu an oradaydım. Nefret ettiğim yerde. Midemin bulanmasına engel olamadığım yerde.

Kusmak istemem ne kadar olağandı?

Ama başka da çare bırakmamışlardı. Ben bir polistim ve onlar da birer suçluydu. Onları yakalamak benim görevimdi. Yakalayacak ve hak ettiği cezayı almalarını sağlayacaktım. Elimden başka ne gelirdi ki?

Belki yine kişiliğimden asla ödün vermez, sonuna kadar direnirdim bu görevin bana verilmemesi için. Ama diretmemiştim. Çünkü mesleğim dışında kaybedeceğim hiçbir şey yoktu. Mesleğimi nasıl kaybedebilirdim?

Canın bile emanetken, kaybedeceğin başka neyin olabilirdi?

Ben her zaman burnumun dikine gitmişimdir. Hep dik başlı, ve kafasına koyduğunu yapan, yapabilen biri oldum. İstediğini almadan asla pes etmezdim. Belki de amirim bu yüzden bu görevi sadece bana layık görmüştü. İstediğini elde etmekten, edene kadar da geri adım atmaktan vazgeçmediğim için. Gözü kara bir polis olduğum için. Zira, kimse bana istemediğim hiçbir şeyi yaptıramazdı. Bu ne yazık ki amirim bile olsa.

Şayet amirim, o genelev sahibinin Çakal İlker olduğunu söyleyene kadar...

Eğer benim için oldukça büyük olan bu ayrıntıyı söylemeseydi yine burada olmayacaktım, biliyordum. O içimi kor bir yangından farksız olan cümlesi yankılandı kulaklarımda.

"Ama işletmenin sahiplerinden biri Çakal İlker." burun kıvırmasının ardından, "onu bizzat senin yakalamak istediğini sanıyordum." Biliyordu. Bunu bana boşu boşuna söylememişti. Bu cümleyi kurarken anında kabul edeceğimi biliyordu. Öyle de oldu. Kabul ederken bir an bile düşünmedim.

Belki bu görevi kabul etmem için böyle bir ayrıntıyı bana söylemişti.

Belki de o adamı yakalamayı ne kadar çok istediğim için.

Ama gerçek buydu.

Bu genelev sahibi iki ortaktan oluşuyordu.

Biri İlker, diğeriyse bir kadındı. Amirimden aldığım bilgiye göre de adı; Seray Bozok...

İkisi evli değildi fakat az çok tahmin edebiliyordum ne tür bir ilişkileri olduğunu. Gerçekten midem bulanıyordu. Benim burada ne işim vardı hâlâ bilmiyordum ama sırf o Çakal İlker'in de bir bağlantısı olduğunu duyduğum için kabul etmiştim. O adamın daha fazla dışarıda elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasına dayanamıyordum.

O benden en kıymetli parçamı almıştı...

Bende ondan bir an önce özgürlüğünü almak istiyordum.

KALBİNDE MÜEBBET HAPİS Donde viven las historias. Descúbrelo ahora