BÖLÜM 4

134 21 4
                                    

MEDYA : Seray BOZOK

💫💫💫💫💫

Bazı şeyleri görmek için gözlerinize gerek yok. Kalp gözünüzle de gerçekleri görebilirsiniz.

💫💫💫💫💫

Aslında bildiği şeyleri sürekli aklında tutarak yaşamıyor insan. Belki de bu sayede koruyoruz akıl sağlığımızı. Zararsız bilgi ve düşünceleri akılda tutarak sağlıyoruz dengeyi.

Çünkü öyle şeyler vardır ki bildiğin;  onları sürekli aklında tutmak, kendi kendine darbe vurmak demektir. Delirme eşiğine düşürmek, yalnızlaşmak demektir. Ölüm mesela... Öleceğimizi biliyoruz ama bunu bilmiyormuş gibi yapıyoruz her gün. Yokmuş gibi. Çünkü yaşadığımız süre içerisinde en azından delirmemek istiyoruz.

Öleceğini bilen insan nasıl mutlu olabilir ki başka türlü? Bu gerçeği unutmamak hepimizi daha iyi insanlar yapabilirdi belki, ama delirtmesi daha güçlü bir ihtimaldi. Ufak dozlarla yetinmek kafiydi. Bir yakınımızın hastalığı, sabah vakti duyduğumuz bir sela sesi, uzaklarda bir yerlerde patlayan bir el silah... 'Ölüm var' deriz. Bir kaç gün bu düşüncenin soğukluğuyla üşür ve sonra hayatımıza her zaman olduğu gibi kaldığımız yerden devam ederiz. Sanki böyle bir gerçeği bilmiyormuşuz gibi. Aslında yokmuş gibi...

Öbür türlü sonumuz tımarhanedir çünkü.

Tımarhaneyi boylamasak bile 'tımarhanelik' damgası yeriz.

Kardeşim öldüğünde de olduğu gibi.

Hayat zaten yaşamayı bilene güzeldir. Hepimiz bir gün mutlaka sonsuzluğa uğurlanacağız. Kaderde vardır 'ölüm' gibi bir gerçek. Ama günün birinde öleceğiz diye hayatımıza ona göre mi yön vereceğiz? Ne zaman öleceğimiz, ne şekilde, nasıl öleceğimiz bilinmiyorken üstelik.

Ama yine de bu gerçek, dünyanın boş olmadığını, sahte olmadığını göstermez. Bomboş ve sahtedir bu yalan dünya. İnsanları boş, sevenleri boş, gidenlerle gelenleri boş... Boş ve sahtelikten ibaret. Hatta insanların yüzleri bile sahte. Herkesin yüzünde sahte bir tebessüm, dillerinde ise sahte sözler hakimdi. İnsanoğlu ne kadar çok seviyordu böyle yalan söylemeyi.  Kimisi 'seviyorum' diyerek, kimisi 'değer veriyorum' diyerek, kimisi de 'seni asla bırakmam' diyerek. Herkes yalan söylüyordu. Bu dünyada herkes sahteydi. Herkes yalandı. Hem de koca bir yalan.

Düşüncelerim birden terk etti beni. Şu an aynadan kendime bakıyordum hâlâ. Aynada gördüğüm yüz bana ait değildi. Seray Bozok bir saate hazırlanmam gerektiğini söylemişti. Üzerimde bordo bir elbise vardı. Dizlerimin yaklaşık bir karış üstünde bitiyordu. Elbisenin ince siyah kemeri ne kadar hoş bir görüntü sağlasa da, ben beğenemiyordum. Ayaklarımda ise siyah topuklular vardı. Yüzümde ise abartılı bir makyaj... Saçlarımın uçları dalgalı bir şekilde salık. Şu an bu gördüğüm kişi Çiğdem değildi. Alev'di.

Bu sabah gün daha doğmadan Murat'ın yardımıyla Aziz abinin yanına gidebilmiştim. Onunla iki saatlik bir konuşmamızın ardından daha kimse uyanmadan ve herhangi birine görünmeden de geri dönebilmiştim. Zor sakinleştirmiştim abimi. Ama en sonunda beni zor duruma düşürmemek için sakinleşmeyi başarmıştı. İkna etmem ise oldukça zor olmuştu. Gerçi o ikna olsa da olmasa da fark etmezdi. Ben yine de bu göreve devam edecektim. Kafaya koymuştum bir kere. Benim için geri dönüş yoktu artık.

Ama eğer Aziz abimi de ikna edemezsem içim hiç rahat etmezdi. Onun da benim yanımda olduğunu hissetmem gerekiyordu. Desteğine ihtiyacım vardı.

Kapının açılmasıyla birlikte aynadaki sahteliğime son kez baktıktan sonra beni çağıran kadının peşinden gitmeye başladım. Evin hizmetlisiydi. Aşağı indiğimde herkes burada toplanmıştı. Bende diğerlerinin yanına geçip beklemeye başladım. Aynı zamanda da herkesin yüzlerine dikkatle bakıyordum.

KALBİNDE MÜEBBET HAPİS Where stories live. Discover now