FİNAL-2

582 40 4
                                    

Bölük pörçük bir uykuyla sabahı zor etti. Her uyandığında hata yaptığını biliyordu. Ve her uyandığında da Tamer'e iyilik yaptığını... Çelişkili geçen o gecenin sabahında ilk istediği Tamer'i görmekti. Yataktan heyecanla kalktı. Ayrılmak isteyen kendisiydi ama belki adam bir çıkış yolu bulmuştu onlar için. İkisini de mutlu edecek çiçekli bir yol vardı belki de. Salona geçti. Uyuyorsa diye adımlarını sessiz atıyordu. Koltuk boştu. Hiç yatak serilmemişti. İşe mi gitmişti acaba? Dalgın dalgın mutfak tezgahına yürüdü. Sürahiye yaslanmış, üstünde ismi yazılı bir kağıt parçası gördü. Karnındaki dalgalanma midesini bulandırdı. Dudakları aralandı. Gözkapakları düştü. Zangırdayan eliyle kağıdı aldı.

Seni her şeyden çok sevdiğimi unutma lütfen. Bir daha görür müyüm bilmem ama gülmeyi asla bırakma. Sana çok yakışıyor. Hoşça kal...

Korku ve hüzün tüm bedenini aniden sardı. Kulaklarında bir uğultu, kalbinde de bir sızı peydah oldu. Arkasında ayak sesleri duyunca hızla döndü. Yengesi Selin'le göz göze geldi. Belli ki genç kadın mektubu okumuştu. Kollarını açtı. Cemre koştu ve yengesine sıkıca sarıldı.
"Kaybettim onu... Her şeyimi kaybettim. Ben şimdi ne yapacağım?"

3 AY SONRA
ORDU

Okey taşını masanın ortasına attı. "Hop, okey nasıl oynanırmış öğreteyim!"
Odadaki diğer kişilerden sesler yükseldi.
"Yine mi ya!"
"Kesin taş çalıyorsun!"
"Çıkar lan tişörtünü, bakacağım!"
Tamer güldü. "Her yerimi arayın oğlum. Bir şey bulamazsanız dilimden düşmezsiniz ama! Tek tek ararım sizin hanımları, buraya gelmek için ne yalanlar sıktığınızı anlatırım!"
"Tamam abicim şaka yapıyoruz."
"Kardeşim, sen dürüst adamsın çalmazsın taş falan!"
"Kendimizi avutalım abi bari! Aşkta kaybeden kumarda kazanır!"
Ahşap yayla evinde tek ses radyodan geliyordu artık. Sezen Aksu Vazgeçtim diye iç çekiyordu. Genç adam öylece önündeki taşlara baktı. Ayaklandı.
"Siz taşları dizin, ben çayları doldurayım." Mutfağa gitti. Ellerini tezgaha yasladı. Üç ay, diye düşündü. Cemre'yi bırakalı üç ay olmuştu. O gecenin sabahında aniden almıştı bu kararı. Uyandığında onun dağılmış saçlarını, fındık burnunu, artık muzip bakmayan gözlerini görmeye dayanamazdı. Kendinden korkmuştu. Evdeki herkesi yok sayıp, bağıra çağıra kıza yalvarıp, ret alınca da onu kaçırmaktan korkmuştu. Her ne kadar sinirlerine hakim olmayı öğrenmişse de içinde bir yerlerde Karadeniz damarı atıyordu.
"Abi, sen Ziya'ya bakma. Bilirsin biraz patavatsızdır."
Arkadaşı Mehmet'e döndü. Yalandan gülümsedi.
"Meraklanma, lise arkadaşıyız biz, bilmem mi sizi?" Sağına soluna bakındı.
Mehmet elindeki tepsiyi kaldırdı. "Bardakları unutmuşsun."
"Ha, çaylar!" Bardaklara çay doldurmaya başladı.
"Merkeze hiç inmedin. Çok güzel mekanlar açıldı. Birer kahve içeriz. Boztepe'ye de çıkmamışsındır sen. Yukarıda bi köfteci açıldı var ya parmaklarını yersin."
Tamer arkadaşına gülmekle yetindi.
"Ha şöyle ya! Geldiğinden beri beş karış surat oğlum. İçimiz şişti la!"
"Demliği geçiririm kafana!"
Mehmet kahkahayı bastı.
"Eee yarın köfteciye gidiyoruz o zaman?"
"Bilmiyorum oğlum, üstüme gelmeyin demiştim. Burası sessiz iyi geliyor bana." Özlemle eve baktı. "Hem anamdan babamdan kalan anıları da özlemişim. Tertemiz hava, mis gibi tereyağı, sütü, yemyeşil dağlar, yağmur kokusu... İyi geldi."
"Lan canımı çektirdin ha! Dedemden kalan evi mi açsam ben de?"
"Sen yapamazsın burada."
"Bizi buraya niye getirdin diye hanım kulaklarımı çeker vallahi."
Güldüler.
İlk sakinleşen Mehmet oldu. "Ya sana ne diyeceğim." Fısıldadı. "Bu konulara girmek istemiyorsun ama..."
"Lafı ağzında geveleme."
"Gamze var ya... Hani lisede takılmıştınız. Geldiğini duymuş. Görüşmek istiyormuş."
"Evli olduğunu bilmiyor mu?"
"Biliyor da... Şey işte..."
Tamer başını salladı. "Boşanacağımı da duydu." Tek kaşını hafifçe kaldırdı. "Ben kimseyle görüşmek istemiyorum. Biraz kafasını dinleyip gidecek dersin."
"Sen istifa etmemiş miydin? Daha doğrusu habersiz gittiğin için kovmuşlardı. Nereye gideceksin ki?"
Genç adam son zamanlarda üstüne gelinmesinden hiç hoşlanmıyordu. Sabırsızca nefes aldı. Burun delikleri genişledi. "Yarını düşünmüyorum. Sağım solum da belli olmaz. Yakında iş aramaya başlarım. Hangi şehir olacağı belli değil."
"İstanbul'dan neden bakmıyorsun? Ne de olsa alıştığın yer."
Arkadaşına bir cevap vermeden çay tepsisini içeriye taşıdı.

YALANCI AŞK Where stories live. Discover now