SV_7

145 27 0
                                    

| Nur |:
"Geriye dönmek ister mi insan ? Kötü anıları düzeltmem için mi ?
Belki de kaybettiği şansları tekraa yakalamak için.
Yahut çok derin pişmanlıklar uğruna.
Ancak bir şekilde biliyorum ki, her ne yaşanırsa yaşansın geçmişte,  öyle olması gerektiği içindi."
Selim Altay'ın ağzından...

"Oğlum bi dinle beni ama! Ben ne dedim ki? Sadece nereye gidiyosun dedim.  Kötü mü dedim, ha kötümü?  Söylesene!"

Çenemi dişlerimi kırmak istercesine sıkmıştım, bu çocuk neden susmuyodu yaa. Bi salsa beni ,bi rahat bıraksa.  Hayır yani bu kadar uzun süre nasıl konuşuyor anlamıyorum ki? Sağ elimle ağrıyan şakaklarıma baskı yapıp elimi karşımda isnan üstü bir varlıkmışçasına susmadan konuşan Leventin omzuna koydum.

" Levent artık bi sakin ol,bi sus be kardeşim "
Levent yüzüne muzip bir bakış kondurup bana döndüğünde yine ne geliyor diye düşünmeden edemedim!

"Ne o Altay bey! Bize yenge mi yapcan da haber vermiyosun?  Hadi hadi çekinme söyle yaa"

Elimin altında olan omzunu biraz sıkıp sinirle konuştum. Bu çocuk beni her şekilde zorluyordu.

"Ilk yengeyi sen bize yap ha Kırım olmazmı?  Bi arkadaşın yanına gideceğim ben"

Levent elini havada sallayıp derin bi nefes doldurdu ağzına " Keşke be kardeşim, keşke ama işte bize bakan yok ki yenge yapalım "

" Sana bakmayan kızın gözü yoktur be Kırım sen bakma onlara " deyip tekrardan yürümeye başladım. Nerdeyse yarım saatte karakoldan çıkamamıştım Levent yüzünden.  Sürekli dibimde bitiyordu.
Arkamdan gelen adım sesleriyle gözlerim büyük bir daire çizerek ileride durdu.  Karakolun merdivenlerinden koşarcasına inip siyah aracıma bindim.  Yan tarafın kapısı nefes nefese olan Levent tarafından açılınca sinirle bi nefes koyuverdim.
Bu neden benim peşimi bırakmıyordu, anlamıyorum ki. Benim peşimde dolanmak yerine işini daha özenli yapsaydı belki yüz defa terfi almıştı, zeki ve çalışkan bi adamdı vesselam.
Gece araba kullanmayı severdim fakat saat pek geceyi andırmıyordu.  Sabah çok erken saatlerdi sanırım 4 falan . Sol kolumu bi anlığına kaldırıp saate baktım.  Evet 4 e yaklaşmıştı ve dün ki karşılaşmaya yarım saat vardı.  Eve geçersem vakit kaybederdim ,ben de arabayı cami yoluna çevirdim.
Yanımda Levent vardı fakat onun ara sıra cuma namazlarına gittiğine denk gelmiştim.  Bu konularda benden daha fazla bilgiliydi.  Hatta ben alkol aldığım zamanlar çok kızardı,  e hani benim de onu pek dinlediğim söylenemezdi.
Belki haklıydı, belki değil ama umrumda sayılmazdı.

İçimdeki yangın sönermiydi. Gözlerim acıyla yanarken tam olarak sebebimi çözemedim.  Ya yorgunluktan ya da önceki yangınlar deşilmişti.  Pek bilemiyorum açıkçası.
Gözlerimi açıp kapattım belki geçer diye ama olmadı, acısı da sızısı da hâlâ aynı şekildeydi. 

Arabayı caminin önünde durdurdugumda Levent biraz şaşırdı sanırım ağzı biraz açıldı, kaşları hafiften yukarı kalktı.  Biliyordum böyle bir tepki vereceğini gerçi ben daha fazla bi tepki bekliyordum.
Arabadan inip Levent le birlikte cami nin o güzel avlusuna girip yürüdüm güzel ağaçlara yine gözüm çarpmıştı.
Adımlarım ilerideki kamelya da oturan ikiliye doğru giderken kaşlarım hafiften kalktı.  Bu o geçen ki sabah gördüğüm kızdı.  Fatihin yanında olan. Neydi ki bunlar? Birbirlerinin neyiydiler?  Ama büyük ihtimalle eşi falan olabilirdi.  Yan yana oturmuşlardı, karşılarında adımlarımızı durdurup bakışlarımı bi Fatih te bi kızda gezdirdim. 

Fatih bizi görünce gülümsemesi büyüdü ve yanındaki kıza döndü.

"Hadi Kübra sen camiye geç" dedi ve ayağa kalktı.
Kız camiye giderken Fatih yanıma gelip bana sarıldı. Biraz şaşırmıştım ama bende ona sarıldım.  Gözlerim Levent'e kaydığı zaman fark ettim, şaşkınlıkla bizi izliyordu.
Çünkü biliyordu benim insanlarala kolay kolay diyalog kuramadığımı.  O beni tanıyordu, anlıyordu.

Biz ayrılınca benim tanıştırmama gerek kalmadan Levent elini Fatihe uzattı.

"Ben Levent, Levent Kırım " dedi Fatihin elini sıkarken.  Yüzü ciddiydi ,kesinlikle bu ciddiyet kişiliğine çok tersti.
Levent her an gülebilen acısını en derinlere gizleyen ve acısının üzerini mizahıyla örtmeye çalışan biriydi. Onu tanımak isterseniz içini size gösterirdi. 

"Ben de Fatih Karaca, memnun oldum"
Biraz sesizlik oldu serin havaya karışan.  Gözlerim boşluğa bakıyordu sanki.  Bi yerden başlayıp anlatmam lazımdı, farkındayım en başından başlamam gerek ama nasıl?  Nasıl anlatılırdı geçmiş? 

Bir ölüm nasıl başkasına anlatılır? Tekrar ve tekar acıyı yüreğimde hissetmek.  Sadece bir kez anlatabilmiştim onu da Levent'e anlatmıştım.
Anlattığım gün nerdeyse altüst olmuştum. Kendime gelememiştim.
Kafamı kaldırıp Fatih'e baktığımda fark ettim dikkatlice yüzümü inceliyordu.  Çıt çıkarmıyordu, hazır hissettiğim zaman başlayacağımı bilir gibiydi. Zaten bende daralmıştım belki anlatmak iyi gelirdi.

Seslice boğazımı temizleyip oturuşumu dikleştirdim.
"Ben...ben 10 yıl önce bir hayatın yitip gitmesini canlı canlı izledim, en yakından"

Biraz susup gözlerimi yumdum bu sırada Levent ayağa kalktı.
"Kardeşim yapma!"

Elimi kaldırıp onu susturdum anlatmam gerekti, içimi dökmek...
"Annem...annem babamın yüzünden can verdi, o zamanlarda çok kavaga ederlerdi.
Keşke engel olabilseydim" dedim iç çekerek bu sırada Fatih söze girdi.

"Kardeşim olacağın önüne geçemezsin, sen ne yaparsan yap olur. Kendini suçlu hissetme "
Haklı olabilirdi ama işte içim yanıyordu.  Sanki suçlu benmişim gibi, sanki engel olsam annem ve o yaşayacakmış gibi.
"O gün sadece annem ölmedi belki benim de ruhum öldü ama küçücük bi can da öldü o gün, daha bedenine kavuşamamış bi ruh uçtu." Bu sırada sesimin titrediğinin bile farkında değildim. "Zeynep'le ben ona isim seçmeye çalışıyorduk biliyormusunuz. Biz annemden bile heyecanlıydık, artık doğması için gün sayıyorduk. "
Dizime koyduğu elden ötürü Levent'e baktım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu.  Farkındaydım herkesin yanında zayıf durumuna düşmemi sevmiyordu bu yüzden kendisi de dik durmaya çalışıyordu. Elinin üzerine elimi koydum. 

"Ben daha 16 yaşındaydım kardeşime annelik babalık yaptığımda. Ne kadar yapabildiğim, becerdiğim de muamma. Kardeşimi sevgiyle büyütmeye çalıştım hiç bi eksiği olmasın istedim ama ben en büyük eksiği vermişim ona. Zeynep'in yaslanacağı omuz oldum ama onun ağlayacağı dize ihtiyacı varmış, fark edemedim."

Bu sessizliğin ardından bi hıçkırık sesi yükseldi. Fatih sol eliyle ağzını kapatmış, sağ eliyle de göz yaşlarını silmeye çalışıyordu. Bu görüntü içim ağlasa da gülümsememe neden oldu.

yazar ağzından

Üç kişi ağlamaklı haldeyken uzaktan birisi kendi göz yaşlarını ve hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu. Ama sâdece çalıyordu, başarmak ne mümkün!  Burda minicik bir candan bahsediyor.

Kübra elini ağzından indirip derin derin nefes almaya çalıştı, boğazına takılan nefesler biraz zorlamıştı onu.

Merdivenlerden kadınlar tarafına geçip eline bir tane Kur'an-ı Kerim aldı. Boğazını seslice temizleyip daha yeni öldüğünü öğrendiği minik bebek ve annesi için bir Yâsin-i Şerif başladı.

 SEHER VAKTİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin