0.0 | sevdamıza

1.9K 104 98
                                    

Transfer haberi yazmayı seviyordum.

Bizzat muhatabından teyit ettiğim transfer haberini yazmayı ise her şeyden çok seviyordum.

"Gel bakalım..." diye mırıldanmamın ardından Tweet'i paylaştım ve arkama yaslandım. Kısa süre içinde bildirimler art arda gelmeye başlamış, gönderinin altı çoktan ana baba gününe dönmüştü. Habere sevinenler, kahrolanlar; oyuncuyu tanımadığı için bilgi almaya çalışanlar ve ortada hiçbir sebep yokken tartışmaya girenler...

Ben üzerime düşeni yapmıştım ve olay benden çıkmıştı artık. Üstelik nihayet bu haberi futbolseverlerle buluşturmuş olmanın verdiği bir mutluluk da vardı üzerimde.

Tam o esnada, biraz önce odama uğrayan Yeşim'in çıkarken açık unuttuğu kapıda bir sima belirmişti. Eh, Eylem mutlu olduğunu söyler de evren durur mu hiç?

"Ne o, pek bir keyiflisin?"

Kulaklarıma dolan itici ses bile moralimi bozamazdı bugün, bu yüzden derin bir nefes aldım ve sırıtışımı bozmadım hiç. "Neden keyifli olmayayım?"

"Yine yalan haber giriyorsun anlaşılan." dedi önümdeki bilgisayarı işaret ederek. Gözlerimi kapatıp kendime birkaç saniye tanıdım. Bu çocuk niye böyleydi ya?

"İşine bak, Kaan." diyerek başımdan savuşturma girişiminde bulundum ama bu girişimim her zaman olduğu gibi yine sonuçsuz kaldı. Buraya moralimi bozma niyetiyle gelmişti ve istediğini elde etmeden gitmeyeceğini bilecek kadar tanıyordum onu artık. Maalesef.

Aslında bundan aylar önce, ilk zamanlar gayet iyi anlaşıyorduk. Hiçbir problemimiz yoktu, aksine ben ondan sonra geldiğim için devamlı bana yardım ediyordu ve bayağı iyi arkadaş olmuştuk kendisiyle. Ne olduysa sonradan, ben yavaş yavaş tanınmaya başlayınca olmuştu. Önce Twitter üzerinden göndermeler, sonra iş yerinde mobbingler... Takipçi sayısı ve popülaritesi hâlâ benden fazlaydı ama benim aksime yaptığı haberlerin doğruluğuyla değil, yalan haberlerle sansasyon yaratarak gündem oluşturuyor ve bu sayede takipçi kazanıyordu Kaan. Fark bu kadar bariz olunca da soğuk savaş başlamıştı aramızda. Benlik bir şey yoktu gerçi, tamamen kendi tavrından kaynaklanıyordu bu durum. Ben sadece zamanla buna ayak uydurmaya başlamıştım.

"Yalan haber girdiysen kovulacağının farkındasındır umarım." dedi omzunu kapıya yaslayarak. Aklınca bana gözdağı vermeye çalışıyordu.

Başarısız bir hamle.

"Birincisi," dedim gözlerimi ona dikerek. Kendisi defalarca kez, sadece takipçi kazanabilmek uğruna yalan haber girmişti ve buna rağmen beni oradan vurmaya çalışıyordu. "Ben bu zamana kadar yalan haber girmedim, girmem de. Ayrıca..." Rahatsız edici bir şekilde güldü, sinir katsayım artarken sakin kalmayı son anda başarabilmiştim. "Eğer hâlâ Twitter'da kaçak bahis sitelerinin reklamlarıyla beraber transfer müjdelemeye başlamadıysan bunun tek sebebi yalan haber giren kişilerin kovulmuyor olması, Kaan." Gülüşü anında solarken çayımdan bir yudum aldım ve "Başka bir şey yoksa çıkabilirsin." diyerek açıkça kovdum onu. Bir şey söyleyecek gibi olduysa da sessiz kaldı ve kapıyı gürültüyle çarparak çıktı odamdan.

"Güle güle." diye mırıldandım arkasından. Bunca şey söylemişti ama yine de keyfimi kaçıramamıştı, belki de bağışıklık kazanıyordum artık.

Neyse ki akşama kadar görmedim onu ve bu sayede transferlerle alakalı telefon görüşmelerimi rahatça yapabildim. Saat 6'ya yaklaşırken ofiste yalnızca Yeşim, Melis, Mehmet ve Kaan kalmıştı. Mesaim bittiği için ekip arkadaşlarıma -Kaan hariç- ufak bir tebessümle, ''İyi akşamlar.'' dediğimde yalnızca Yeşim karşılık vermişti: ''İyi akşamlar, Eylem.''

asparagas | altay bayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin