0.3 | olamaz

830 70 114
                                    

Çarşamba günü 19.00, Fenerbahçe-Kasımpaşa maçı.

Aynı zamanda çarşamba günü, yeğenim Miro'nun doğum günü.

Evet, benden 5 yaş büyük bir ablam ve 6 yaşında bir yeğenim vardı.

O gün, ablamların yanına gitmek için plan yapmıştım fakat bu planı biraz ertelemem gerekecekti anlaşılan. Bu durumu Miray'a nasıl açıklayacağımı düşünürken Nihat Bey'in arkasından söylenmeyi de ihmal etmiyordum tabii. Durmuş durmuş, çarşamba günü olan maçı seçmişti beni görevlendirmek için. "Sanırsın günler çuvala girdi!"

Aniden kapının açılması ve Nihat Bey'in yeniden içeriye girmesiyle beraber besmele çekerken buldum kendimi. "Nihat Bey..." dediğimde az önce söylediğim şeyi duymaması için dua ediyordum.

"Yine söylemeyi unuttum..." Anlaşılan duymamıştı, o odadan çıktığında derin bir 'oh' çekmeyi kafama not ederek dinlemeye devam ettim onu.

"Kaan da seninle gelecek."

Dinlemez olsam daha iyiydi.

Biraz evvelki cümlemi düzeltiyorum: Durmuş durmuş, çarşamba günü olan maçı seçmiş bir de üstüne Kaan'ı vermişti benim yanıma.

"Kaan olmaz." dedim hemen. İlk defa bir karara karşı geliyordum, Nihat Bey de bunu fark etmiş olacak ki, "Anlamadım?" dedi kaşlarını çatarak.

"Yani... Buğra falan olsa?"

"Başka isteğiniz de var mı Eylem Hanım?" dedi alayla. "İsterseniz 5 yıldızlı otel de ayarlayalım sizin için. Ne dersiniz?"

Aslında hiç fena olmazdı.

"Nihat Bey gerçekten Kaan olmaz. Yani... Biz yapamayız."

"Tek yapacağınız şey yayına çıkıp maç öncesi bilgi vermek. Bunu da yapamayacaksanız istifa dilekçelerinizi masama bırakın."

Hayır, tazminat vermemek için kovmuyordu da.

"Ama-"

"Bakıyorum da az önce söylediklerim hemen unutulmuş." Düz bir ifadeyle beni inceledi. Kaderime razı gelmek zorunda olduğumu fark edince, "Emredersiniz Nihat Bey." dedim neredeyse fısıldayarak.

"Duyamadım?"

İstifa etmem için her geçen gün sebeplerim artıyordu.

"Emredersiniz, Nihat Bey." dediğimde bu kez daha gür çıkmıştı sesim.

"Ben de öyle düşünmüştüm." dedikten sonra çıktı ve kapıyı da kapattı arkasından.

Sandalyeye çöküp, bütün ekinleri domuz tarafından zarar görmüş çiftçi kadar derbeder bir biçimde masaya yasladım kafamı. Koskoca ofiste başka muhabir yok gibi ikimizi seçmişti Nihat Bey. Ne olurdu Buğra'yla falan yapsaydım?

Yeterli etkileşimi alamazdınız, diyerek cevapladım kendi sorumu. Ofiste takipçi sayısı en yüksek olan ikimiz vardık ve bu da yapacağımız bir programın MTV Spor'un izlenme oranına pozitif olarak yansıması demekti. Kaan'ın aynı zamanda kanalın spor programında yorumculuk yaptığını düşünürsek neden onun tercih edildiğini anlamak zor değildi aslında.

Akşama kadar kafamı ne telefondan ne de bilgisayarımdan bir saniye bile kaldıramamış ve sabah Nihat Bey tarafından bana bildirilen şeyi zihnimden uzak tutmaya çalışmıştım. Nitekim başarılı olduğum da söylenebilirdi. Kafamdaki bunca doluluğa rağmen bugün için maksimum verimi sağlamıştım bence.

Saat 6'ya geldiğinde mesaim bitmişti ve ofiste de neredeyse kimse kalmamıştı. Nihat Bey'e ve Pelin'e çıktığımı haber verip Buğra'ya da selam çaktıktan sonra Pelin'in darlamalarıyla vakit kaybetmemek için hızla terk ettim binayı. Neredeyse koşar adım eve gelmiş, bir güzel koltuğa yayılmış ve son birkaç günü gözden geçirmeye başlamıştım.

asparagas | altay bayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin