0.6 | vardır

692 66 130
                                    

4 sene önce...

"Hadi be!"

Emre'nin elini dizine vurmasıyla beraber hafifçe sırıttım. Gökçe doğru anı kollamış, Emre'nin attığı kırmızı 9'dan hemen sonra ona kırmızı 10 atmıştı.

Mahmut'un olumsuz anlamda kafa sallamasıyla beraber Gökçe ayağıyla alttan beni dürtüklediğinde önündeki ıstakaya* kaydı bakışlarım. Elindeki okey taşını gösterme çabasındaydı ama bilmiyordu ki hiç gerek yoktu buna.

(ıstaka bazı yerlerde ıstaka, bazı yerlerde isteka olarak geçiyor ama ben yaygın kullanılanı baz aldım.)

Ben bu 2 senede işin ehli olmuştum ve çoktan bitirmiştim eli. O okeyin Gökçe'den bana dönebilme ihtimali olmadığını fark edince, Emre'nin de tam olarak istediğim taşı atmasıyla beraber hafifçe mırıldanmaya başladım: "Yandım ay aman..."

"Eyvahlar olsun," derken dehşet içinde eşi Emre'ye bakmıştı Mahmut. "Geliyor gelmekte olan."

Elimdeki taşı da uygun yere yerleştirip son kez kontrol ettiğimde bir sıkıntı yoktu. Bu defa daha yüksek bir sesle "Yandım ay aman!" dedikten hemen sonra sandalyemde yükselip elimdeki diğer okey taşını ortaya bastım. Evet, basmıştım çünkü ne bırakmak ne de fırlatmaktı benim yaptığım.

"Abi inanamıyorum ya." dedi Emre. Sinirden saçını başını yolmak üzereydi çünkü kaç eldir kaybetmekten helak olmuştu çocuk. "Yine kazandı."

Gökçe de önündeki ıstakayı devirdikten sonra elini bana uzattı ve klasik, her okeyden sonra yaptığımız el çakışmasını yaptık.

"Kıskanmayın beyler." dedi Gökçe, sırıtırken. "Uslu bir çocuk olursanız sizin de okeyde bu kadar winner bir eşiniz olabilir."

"Kalsın." derken gözlerini kısmıştı Mahmut. Keyifle geri yaslandıktan sonra, "Evet, benim kumarım burada biter..." dedim ve ayaklandım. O esnada biraz evvel lavaboya giden yancımız Burçin de geri dönmüştü, ona devredecektim bu eli.

"Kaçıyor musun?" dedi Emre.

Gözlerimi kıstım. "Ulan Emre, şu skor kâğıdına bak da Allah'tan kork. Ben kaçıyorsam senin direkt sınır dışı olman lazım."

"Buna da bin söyle bin işit abi ya..."

"Ağlamayı kes." dedim elimi kaldırırken.

Bir insanı tanımanın en iyi yolu onunla tatile çıkmak falan değildi. Bir insanı tanımanın en iyi yolu onunla oyun oynamaktı. Mesela ben, söz konusu okey olduğunda fazlasıyla çirkinleşebiliyordum.

"Cidden gidiyor musun lan?" diyen bu kez Gökçe'ydi.

"Yok be," dedim telefonumu masadan alırken. "Ablamı arayacağım. O sırada Burçin oynasın benim yerime."

Burçin anında "Kanka ben bilmiyorum ya." diye sızlanmaya başlarken Emre ve Mahmut sırıtıyordu. "Biz öğretiriz sana."

"Hadi bir el mutlu olun bari, gariban sevindirip sevaba gireyim..." dedim masadan uzaklaşırken. Emre bu söylediğime yüzünü komik bir şekle sokarak yanıt vermişti. Hafifçe güldüm ve duman altı olan bu mekândan dışarı attım kendimi.

Ablam sabah beni aramıştı -muhtemelen para göndermek için- ama derste olduğumdan açamamıştım, sonra da kendimi bir anda okey masasında bulduğumdan geri dönme fırsatım olmamıştı hiç. Şimdi, artık her yerde okey taşı görmeye başlamışken biraz telefonla konuşup kendimi dinlendirebilirdim. Sonra da okeyde kendilerinden daha iyi bir ikili olmadığını savunan Emre ve Mahmut'a ikinci dersi vermek adına masaya dönmem gerekecekti. Okey konusunda gösterdiğim bu istikrarı derslerimde göstersem şimdiye akademisyen olur çıkardım.

asparagas | altay bayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin