19

2.5K 288 103
                                    

5961 kelime

Jeongguk'u uzaktan izlemek, onu öpmeden kendi masasına kahvaltı yapmaya gitmek çok garip hissettiriyordu ama bunu istemiş olan da kendisiydi. Bu yüzden buna katlanması gerekiyordu.

Tabağındaki zeytinleri bir sağa bir sola itelediği sırada Jimin karşısına oturdu. "Konuşacak mısın artık benimle?" diye sordu huysuzca. "Bak, sana bir şey söylemeden Jeongguk ile seni oraya kapattığım için üzgünüm. Herhangi birinin işine karışmasından ne kadar nefret ettiğini biliyorum ama konuşup barışın istedim. Hem sizin de konuşmaya ne kadar ihtiyacınız varmışsa artık, Yoongi ile ne yapsak diye düşünürken fikirlerime saçma dediği için boğazına yapışmıştım ki, ihtiyaç odası açıldı."

Taehyung gülmemek için kendini tuttu. "Bence ihtiyaç odası siz birbirinizden ayrılın diye açılmış. Jeongguk ve benimle alakalı değil yani."

"Dalga geçme."

"Dalga geçmiyorum." dedi Taehyung bu kez arkadaşına bakarak. "Min Yoongi'den hoşlandığını düşünmeye başlayacağım artık." dediğinde Jimin'in yüzünün buruştuğunu gördü ama konuşmaya devam etti. "Önceden adını bile ağzına almazdın, uğursuzluk getirir falan derdin. Şimdiyse ağzından düşmüyor ismi. Artık ondan bahsederken soyadını değil de adını kullanman da cabası." Biraz durakladı ve kaşları havaya kalktı. "Şüpheli."

Birkaç saniye boyunca Jimin'in yüz ifadesinde hiçbir değişiklik olmadı. Ardındansa Taehyung'un dediklerine inanamıyormuş gibi garip bir ses çıkardı. "Bu söylediklerini şahsıma hakaret olarak kabul ediyorum. Sihir mahkemesinde görüşürüz artık." dedi ve ağzına bir şeyler tıkıştırdıktan sonra, "Sabah sabah sinirlerimi bozdun." deyip arkadaşına ölümcül bakışlar atarak yanından ayrıldı.

Taehyung, Jimin'in Yoongi'den hoşlandığını düşünmüyordu, hayır. Yalnızca arkadaşını sinir etmek için söylemişti ve işe de yaramıştı.

Ağzına bir dilim peynir katarken Jeongguk'un arkasından, "Günaydın." dediğini duydu. Ona dönüp bakacağında Jeongguk çoktan yanına oturmuştu. Elindeki iki kitabı da göğsüne bastırıyordu. Gergince gülümseyip, "Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sordu. "Selamlaşabileceğimizi söylemiştik..."

Taehyung nasıl baktığını bilmiyordu ama Jeongguk'un tepkisine bakılırsa pek iyi bir anlamda olduğu söylenemezdi. Gözlerini kırpıştırıp hafifçe oturuşunu düzeltti ve, "Evet, tabii. Günaydın." diyerek karşılık verdi. Başka diyecek bir şeyi yoktu ama Jeongguk'un var gibi görünüyordu. "Bir şey mi diyeceksin?"

Jeongguk ilk başta biraz tereddüt etti. Konuşmak için dudaklarını araladı ama ardından vazgeçip gülümsedi ve başını hafifçe sağa sola salladı. "Yok, hayır." dedi. Ayağa kalkıp boştaki eliyle cüppesini düzelttikten sonra veda etmek için Taehyung'a döndüğündeyse gözü arkaya kaydı ve hızla yeniden Taehyung'un yanına geri oturdu ve hafifçe ona doğru sokuldu, saklanmaya çalışıyor gibiydi. Paniklediği her halinden belli oluyordu. "Siktir." diye mırıldandı sessizce ama Taehyung onu duymuştu. Jeongguk'un ilk kez küfür ettiğini duyuyordu ve bu onu şaşırtmıştı.

"Ne oluyor?" diye sordu o da ve az önce Jeongguk'un baktığı yere baktı. Gryffindor'lu bir kız Hoseok'a bir şeyler söylüyordu, son derece sinirli görünüyordu. Taehyung, gözlerini kısıp biraz daha dikkatli baktığında kızın Rosalia olduğunu fark etti.

Rosalia'yı hemen hemen herkes tanırdı. Derslere olan takıntısıyla tüm okula ün salmıştı. Ravenclaw'lardan bile daha fazla ders çalışır ve grup ödevlerinde gruptakilerin annelerinden içtikleri sütü burunlarından getirirdi. Taehyung daha önce onunla hiç etkileşimde bulunmamıştı ama geçen yıl Jimin ile beraber aynı ders grubundalardı ve Jimin'i sinirden ağlattığını hatırlıyordu. Min Yoongi bile o zamana kadar Jimin'i sinirden ağlatamamıştı ve Rosalia'nın ne kadar korkunç biri olduğu yalnızca buradan bile anlaşılabilirdi.

as i am ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin