5

606 192 121
                                    

Mor ve Ötesi - UYAN

0:46 ●━━────── 5:17

⇆ㅤ◁ㅤ❚❚ㅤ▷ㅤㅤㅤ↻

Birinin bizi bu derin, anlamsız ve karanlık uykumuzdan uyandırması gerekiyordu, Mor ve Ötesi olaya el attı..


"Hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / Kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama, / Kabahatin çoğu senin canım kardeşim."

| Nazım HİKMET



Merhabalar! Yeni bölümü severek okursunuz umarım. Okumaya başlamadan önce o küçük yıldızcığın ⭐ içini doldurmayı, hikayemin daha fazla kişiye ulaşması için arkadaşlarınıza önermeyi ve bazen gelmeyen bölüm bildirimlerini kaçırmamak için beni takip etmeyi unutmayın <3 (Youtuber konuşması gibi oldu birazcık ama idare edin işte^^)

İYİ OKUMALAR CANLAR❤️


***


At arabası yavaş yavaş ilerliyordu. Uzaktan hep birbirine benzeyen şehirler ve yerleşim alanları gözüküyordu, sanki hep aynı yerde dolanıyorduk. Herkes çok sessizdi, SY159 elindeki kuş tüyü kalemi mürekkebe batırıp dizinin üstüne koyduğu parşömene bir şeyler yazıyordu. Sadece can sıkıntısından;

"Ne yazıyorsun?" diye sordum.

"Yazmaya değer ne varsa..." diyerek cevap verdi, ilgisiz bir sesle. SY159 Asya'ya göre daha sakin bir karakterdi, Asya daha hayat dolu bir kızdı. Ama ona direk Asya diyemezdim zaten, Asya gibi olmasını da bekleyemezdim. O beynimin Asya'yı evirdiği kişiydi. Asya değildi.

"Bir şey sorabilir miyim?"

"Sor." dedi ilgisiz bir sesle. Dünkü siniri geçmiş gibi duruyordu.

"İsimlerin sonundaki o sayılar nedir?" diye sordum. Kafasını kaldırdı bana doğru. İfadesini göremediğim için 'acaba yanlış bir şey mi sordum?' diye şüpheye düştüm. Yavaş bir hareketle kafasını parşömenine geri eğip, "Kimliğimizi belirtmek için, insanı insandan ayırmak için kullanılıyor."

"Anlamadım." dedim. Anlamak istiyordum, aptala anlatır gibi anlatıncaya kadar ona sormaya devam edecektim galiba. Bu çok ucu açık bir cevaptı, 'kimliklerini onlara 314 gibi varlıklar mı kazandırıyordu?' diye sormamak elde değildi.

"Senin adın neden SN314?" diye sordu. Bu daha çok hesap sorar gibi bir söyleyişti. "Bunu bile bilmeden nasıl yolculuk yapıyorsun?" diye sordu kafasını yine bana doğru kaldırarak. Ne demek istediğini anlamamıştım.

Ben cevap vermediğim için kafasını tekrar işine çevirdi. Bir süre sonra; "Dünyada yüzlerce SY var ama SY159 olan bir tek benim, bu sayılar bizi bir karakter yapıyor." dedi. Sustuk.

Sanırım anlıyordum. Bu bir tür soy isim gibi bir şeydi. Ya da isimlendirme sistemi diyebilirdik. Yabancılar nasıl; Jim, Jeremy, George gibi isimleri, biz nasıl; Ali, Veli, Selami gibi isimleri kullanıyorsak onlar da böyle isimler kullanıyorlardı. Bir tür kültürel farklılık gibi bir şeydi. Beynimin bu kadar yaratıcı bir şey oluşturması beni nedensizce mutlu etmişti. Beynimin farklı olduğu düşüncesi içten içe beni mutlu ediyordu, narsistçe bir üstünlük düşüncesi uyandırıyordu içimde.

Bir süre daha ilerledikten sonra tüm konvoy bir anda durdu. Bir tür arama yapılacaktı sanırım. SY159 takmam için bir maske uzattı, taktım. Maskeli -maskeleri diğerlerinkinden farklıydı, bir rütbe belirtiyormuş gibi duruyordu- adamlar atları, arabaların içlerini ve yükleri yokluyorlardı. Bizim bulunduğumuz arabaya geldiklerinde önce SY159'dan tarafa bakmış sonra bana döndüklerinde birkaç saniye öylece durduktan sonra çıkıp gitmişlerdi.

YÜZSÜZLER DİYARI (SN 314)Where stories live. Discover now