8. Kalp Mezarlığı

938 93 439
                                    

Oy ve yorumlarınızı eskik etmeyerek bana destek olabilirsiniz ❣️

Beni İnstagram'dan takip edebilirsiniz: coralliiina

Beni Twitter'dan takip edebilirsiniz: mehriial

Ölü Kuklanın Dansı

Bölüm Şarkıları: Anıl Emre Daldal - S

Fleurie - Love and War

8.Bölüm.

Hilal'in cansız bedenini görmemin üzerinden sadece altı gün geçmişti.

Başkasına çok çok kısa gelecek bu altı gün benim için neredeyse altı seneye eşit olmuştu. İlk üç gün onu kaybetmenin ve ona bir daha sarılamayacağımın acısıyla yüzleşmiştim. Dördüncü gün onun ölümünün bir intihar değil de cinayet olduğunu öğrenmiş, Can'ı katil olmakla suçlamıştım. Katil miydi? Bilmiyordum ama o an gözüm sadece onu görmüştü. Çünkü Hilal'e ondan başkasının zarar verebileceğini düşünmemiştim. Ve o günün akşamında Hilal'i görmüştüm, bana gülümsememişti. Beşinci gün en acısıydı zirâ şu an bileklerimdeki kesikler o günün bir emaresi idi. Altıncı gün, bana beşinci günün acısıyla eş değer bir acı yaşatmıştı. Sadece bir ihtimal. Hilal'in bana ihanet etme ihtimali beni öldürdü fakat bu kez bileklerimde kesikler olmayacaktı, ben belki nefes alacaktım ama ölecektim aslında. Belki de kalbim buna dayanamayacaktı, emin değilim.

Altıncı gün acı idi ama şimdi korkudan çığlık atarak yüzümü koluna gömdüğüm adam bana yaşattığı eğlenceli dakikalarla sadece bir ihtimale bağlanıp kendimi öldürmememi fısıldıyordu. Bilinmezliğin ortasında kendimi kötü ihtimale bağlamamamı sağlıyordu. Ellerim biraz daha koluna sıkıca dolanırken tek gözümü açtım ve yüksekliği görmemle bir çığlık daha attım. Kuzey'in kısık sesli kahkahaları korkuya rağmen koluna gömdüğüm yüzümü kaldırıp ona bakmamı sağlıyordu. Gondol yükseldikçe bedenimin havalanıyor ve oradan yere çakılacakmışım gibi hissediyordum.

"Kuzey, gülme! Ah! Ya amca durdur şunu inecek var!"

Önümüzde oturan çocuklardan bir tanesi gülerek bana baktı. "Abla, minibüs mu bu? On yaşındaki kardeşim bile korkmuyor ama sen korkuyorsun." Çocukları severdim ama şu an karşımdaki çocuğa nefret dolu gözlerle bakarken karnıma saplanan ağrı ile çığlık attım. Her defasında böyle hissetmek yükseklikten daha korkunçtu.

"O daha dört yaşında, koçum."

Tırnaklarımı ahtapot gibi sarıldığım koluna batırdığımda dudakları arasından kısık sesli bir inleme kaçtı. Kahverengi gözleri usulca üzerime kayarken çatık kaşlarla ona bakıyordum. "Aramızda kaç yaş vardı, Kuzey?" diye sormamla, "Dört," diye yanıtladı, ardından duraksadı. Aklıma kısa süre öncesi geldiğinde yanaklarımın kızardığını hissederek önüme döndüm. Bu sefer çığlık atmadım. Kuzey'in duraksamasının da biraz önceki konuşmamızla alakalı olduğunu o söylemese de biliyordum. Koluna sarılmayı bırakmadım zirâ o an Kuzey'e tutunmak korkuluğa tutunmaktan daha güvenilir geliyordu. "Sekiz yaşında olurum, haklısın."

Bir anda dedikleriyle afalladım. Düşüncelerimi mi okuyordu? Ona o soruyu sorma maksadım ona sekiz yaşında olduğunu söylemekti. Ve Kuzey ben söylemeden anlamıştı. Gülümsedim ve gözlerimi kapattım. Bedeninden duş jelinin kokusunu alıyordum ama bu, diğer seferkiler gibi güzel gelmemişti. Güzeldi kokusu ama boynundan gelen koku çok farklı ve güzeldi. "Efnan? Korkudan bayılmadın değil mi?" diye sormasıyla güldüm. Bu onun için yeterli cevap olurken devam etti. "Korkunu mu yendin peki?"

ÖLÜ KUKLANIN DANSI | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin