Bölüm 2... bende şans olsa...

123 12 26
                                    

Ipadten değil de birde telefondan deniyorum bakalım italik yazıyor mu yazıyor, aaa yazıyor. Tamam. Teşekkürler <3

Normalde bu denemeyi yapıp, yayınlamayı planlıyordum lakin bölümü okumak dört saniye sürüyormuş o yüzden biraz daha bir şeyler anlatmak istiyorum.

Neyse kaldığım yerden devam edeyim. En son kahvaltı yapmak için evimin merdivenlerini kullandım ve aşağı indim. Bunu özellikle belirttim ki fakirligimize rağmen evimizin dubleks olması absürdlüğünü fark edin. Absürt yazmak için beş kere çabaladım bu bilgiyi verneseydim rahat edemezdim.
Kahvaltı yapasım gelmedi. Çünkü mükemmel bir fiziğim var ve bunu korumak için yememem gerekiyor. Burada trigger warning vermem gerekiyor mu bilmiyorum. Özür dilerim.

Bir an önce işe gitmek ve çok yakışıklı, kumral, kaslı, uzun boylu ultra zengin patronumu görmek istiyorum. Yani ben öyle olduğunu umut ediyorum. Eğer bu kriterlerin birine dahi uymuyorsa istifa edeceğim. 21 yıldır bekar gezmek bir noktada bende önünü alamadığım duygularin içimde patlamasına sebebiyet veriyor. Ne dediğimi anlamadın mı?
Kudurdum. Kısaca. Net. Dürüstçe. Çatlayacak haldeyim.

Evin anahtarını, cüzdanımı, içine bilgisayarımı koyup çantamı da alıp evden çıktım.
Yolda yine onlarca düşününce arasında boğuldum kaldım. Bir sis bulutu gibi insanların zihninden gecenler bir bir benim aklıma doluştu;

bugün de para alamazsam kesecekler suyu ne yapacağım...
Kiracı da sıkıştırıp duruyor, şerefsiz bekleyemedi bir iki gün daha ne bok yicem ben...
Offfff şu göte bak be...

Adamın söylediği ile kaşlarım çatılı ona dönüp baktım ve gidip kaybolana ve kalabalığa karşısına kadar onu izledim. Midem bulandı ve tüm sesleri bastırmak için kulaklığımı taktım. Böylece izole olabilecektim biraz olsun.

Telif haklarıyla alakalı herhangi bir bilgim olmadığından ne dinlediğimi sizinle paylasmayacagim.
Biraz daha yürüdükten sonra telefonumda gideceğim yerin adresine tekrar baktım. 5 dakika önce 10 dakikalık mesafede olan yol şuan 25 dakika gösteriyordu. Google haritalarda tekrardan baktıktan sonra. 10 dakika boyunca tersi istikamette -tersi mi onu bile bilmiyorum- en azından çok yanlış yönde gittiğimi fark ettim. Çok gerildim, aşırı gerildim şuan. Sanırım oturup ağlayacağım.

Bir beş dakika kadar da ağlayıp zaten geç kalmış olduğum görüşmeme daha da fazla geciktikten sonra, bir kaç sosyal anksiyete ve bir iki tane panik atak geçirip, karşıma çıkan en cana yakın insan görünümünde birine yolu sordum. Yaklaşık 30 dakika yurudukten sonra nihayet TOXIO yayınlarının kitap evine varabildim. Kitap evi dediğime bakmayın, rezidans...Abartmıyorum. Zaten hep plaza erkeği olmak istemişimdir. Takım elbiseli falan... Full kolpa
İçeri alelacele girdim. Koşarak. Ben de bilmiyorum 30 dakika boyunca gec kalmamışım gibi yaylana yaylana yürüdükten sonra, bir anda koşasım geldi.
Sonra bir anda önümde titanigin çarptığı buzdagindan hallice bir hayvan oğlu hayvan bağ ayısından hallice bir öküze çarptım. O kadar sinirlendim ki onu o an alıp camdan fırlatmak istedim.

Telefonuna bakmakla meşgulken bir anda ona çarpan beni yerde gördükten sonra

"Kusura bakmayın" diyerek bana yardımcı olmak için elini uzattı. Sıktır... klisenin böylesi... Aman tanrım. Elimde bir check list olsaydı bir bir kutucukları işaretledim.

Uzun boy. Evet
Yakışıklılık. Çok değil ama fena da sayılmaz.
Kumral. Evet
Kaslı. Anlatmaya gerek yok. EVET!
KESİN ZENGINDIR DE.

Neyse kendime geldikten sonra naz yapmak için uzattığı eli tutmadan üstümdeki tozları silkeledim. Sanırsın sahra çölü... neyse. Her zaman kendi ayakları üzerinde duran güçlü biri olduğumdan, pek tabii tek başıma kalktım. Kimseye minnet duymam! Biraz daha onu inceledim. Yani yakışıklı ama giyinmesini bilmeyen biriydi. Berbat.

Tekrardan kusura bakmayın diye bir şeyler falan mırıldandı galiba bilmiyorum pek duymadım çünkü içeri girmekte olan patronumu izlemekle meşgulüm. Takım elbisesini üzerine çekmiş yine uzun boylu ama YAŞLI biriydi. Allah kahretsin. Asla hayalimdeki gibi değildi. Yaşlı erkekler beni korkutur... neden diye sormayın. Zaten bir ara açıklarım. Ama şuan bir önemi yok hayallerim suya düştü...
Karşımda dikilen izbandut, Kırma Boz ayısını bile tercih ederdim.

"Pardon şu içeri giren kimdi acaba?" Diye tüm tatliligim ile bir de, gözlerimi kirpistirarak tabii... sordum.

Gülümseyip. -Hiç gerek yoktu- ellerini de kafasının arkasında bir yere götürüp ensesini kaşıyarak.

"Editörümüz" dedi. Ne bu haller aminakoyim. Özür dilerim küfür yok.
Suratımın düştüğünden olacak ki, bir zahmet anlasın...

"Sen de mi görüşmeye gelenlerden birisin?" Diye sorar tonda konuştu.

Sence burada çalışan biri gibi bir halim mi var ?

Neyse okuduğum kitaplardan öğrendiğim bir bilgi ile onun hareketlerini aynalayarak -az önce yazdığım şeyler yeniden yazmaya üşendim-
"Ah. Evet. Sanırım geç kaldım."

Şu mimiklerimi ve hallerimi Kristen Stewart bile görse utancından yerin dibine girerdi. Ne yapabilirim. Tatlı biriydim ve "pretty privilege" haklarımı sonuna kadar kullanabilirdim. Elimden geldiğince tatlı görünmeye, onun yaptığı hareketleri de tekrarlayarak bir güven ortamı oluşturmaya çalışıyordum. Ben de a yılan değilim hani.

"Evet. Geç kaldın" üzülen bir hali vardı. Dostum dramayi bırak ve beni bir an önce içeriye sok, gerçekten daraldım seninle konuşurken.
"Eve dönsen iyi olur, en büyük prensibi asla geç kalınılmamasıdır" -bunu da beş kere tekrardan yazdım, doğrusunu yazana kadar-

"Bir dakika, NE ?"

"Maalesef..." söyleyecek bir şeyi yokmuş gibi üzülerek bana baktı. Yavru köpek gibi bir hali vardı. Ne bu haller? İşini kaybeden bendim. Hareketlere bak. Zaten sen de olsan olurdu ama onu patronum olarak kabul edemezdim...

Ellerini omzuma koyup.
"Hayatta başarılar, görüşmek üzere ben içeriye gireyim."

Tam o giderken ve ben de arkami dönmüş defolurken arkasından siktiri çekip suratına yumrugumu geçirme isteği ile yanip tutuşuyordum. Son anda kahkaha atarak bana döndü ve:

"Gelmiyor musun? Patrondan önce gelirsen geç kalmış sayılmazsın" diyip göz kırptı.

Orospu çocuğu...

Patronum Bir ZorbaWhere stories live. Discover now