•karınca ininden çıkmak gerek

62 9 42
                                    


denizin buz tuttuğu bir güne uyanıyor herkes. kış artık en can yakan günlerinde. gece gündüz sönmüyor ateşler, bacalardan dumanlar eksilmiyor. gökyüzü ne kadar siyaha boyanıyorsa yer de bir o kadar beyaz.

felix ve kardeşleri ile bu havada kumsalda dolaşıyor jisung. gençlerin kar ne kadar yağarsa yağsın kanı kaynıyor, hapsedemiyorlar kendilerini tüm mevsim dört duvar arasına.

kıyıya vurmuş birkaç donmuş su kütlesini tekmeliyorlar, bir ucundan öbür ucuna kadar koşu yarışı yapıyorlar. kulakları yanaklarına kadar kızıl bir renge boyanıyor, elleri yavaştan uyuşmaya başlamış bile. fakat yanlarında bir büyük olmadan eve girmeyi akıl sahi edemiyorlar.

"seni buraya kadar neden çağırdım biliyor musun?"

ayağının altındaki sert buzu tekmelerken soruyor jisung. felix ise boynuna doladığı atkısı ile iyice küçülmüş, görünen iki çift gözü ile olumsuz bir yanıt olarak kafa sallıyor.

"jeongin-"

"nolmuş jeongin'e?"

felix'in anında dilinin bağının çözülmesi jisung'u biraz şaşırtsa da tavrını bozmuyor. küçük arkadaşının yürümeyi öğrendikleri günden beri şefin oğluna karşı bir sempati beslediğini biliyor.

"ormanda gördüm onu, yine sahtekarlık yapmak adına etrafı talan ediyordu. kardelenleri bile acımadan köklerinden sökmüştü. inanabiliyor musun buna?"

sessiz kalıyor felix. halbuki sesini çıkarabilir, biraz da o sövebilir jeongin'e. ama her zaman olduğu gibi pasif olmayı seçiyor.

devam ediyor söylemlerine jisung.

"o çiçeğin ömründe bir kez sadece kışın açabildiği yetmezmiş gibi bir de bu caniler tarafından koparılıyor. tüm doğa ona aitmiş gibi davranıyor o salak oğlan. ama göstereceğim ona."

"ne yapabilirsin ki? boşuna sinirlendiriyorsun kendini."

"boşuna değil! gördüm!"

bu sefer kapıldığı gergin fırtına ile öyle bir batırıyor ki ayağını buza, altındaki su ortaya çıkıp onu içine çekiyor.

felix onun sağ elini tutup da kendine çekmese belki de gövdesine kadar kırılmış buza batacaktı jisung. öfkeyle kalkan zararla oturur, akıl edemiyor.

"sakin olsana bir sen. ne gördün?"

"babasını gördüm felix. doğum keşişi ile el sıkışıyordu! hem de şehre yılda sadece bir kere inen o keşişle! bu ne demek oluyor biliyor musun?"

doğum keşişi kadınlar doğum yaptığı vakit orada bulunan ve bebeğe on dördüncü yaşına kadar sağlık dileyen kutsal bir bilge olarak görülüyor. jisung'un da dediği gibi şehre çok az iniyor, fakat iki kere iniyor.

ilkinde; kurban edilmeyecek çocukları ayırmak için.

ikincisinde ise; kurban edilecek çocukları ailelerinden ayırmak için.

onun dışında görmüyorlar bir daha onu. kendini dağa çekip gelecek yıla kadar dua ediyor.

jisung ise yaşlı keşişten nefret ediyor. hoş, o bütün keşişlerden nefret ediyor. hiçbirine inanamıyor. yang jeongin kadar üç kağıtçı hepsi onun gözünde.

felix duydukları ile şoke olurken olduğu yere çöküyor. yıllardır tarlada, meydanda, nehirde su başında kendisi ile denk gelmek için koştur koştur durduğu şefin oğlunun hile yapıyor olması onu derinden yaralıyor.

jisung'a göre felix çok duygusal düşünüyor. kendisi şefin oğluna güvenilmemesi gerektiğini kuyudan su çekerken birbirlerini boğmaya kalktıkları gün fark etmişti aslında. fakat felix öyle değil. her ne kadar o gün koşa koşa onları ayırmaya çalışıp jisung'un yaralarını temizlediyse de aklı hep karşı tarafta kalıyor. lee ailesinin en büyük oğlu felix, şefin oğlu yang jeongin'e vuruluyor. fakat vurulmakla kalıyor.

Patricia'nın Çocukları ; JilixWhere stories live. Discover now