XVIII-Özür Dilerim

21 2 0
                                    

XVIII- Özür Dilerim

Orada saklanabileceğim bir yer var mı? Bütün endişelerden, bütün korkulardan, geçmişten, dünden, bu günden.. saklanabileceğim bir yer var mı ? Arabanın camına düşen yansımam, içimdeki minik Nil’in endişeli gözlerini hatırlatıyordu. Ancak o Nil öleli yıllar olmuştu. Minik Nil ölümsüz olduğunu düşünüyordu. Oysaki her şey ölürdü. İçimizdeki umutlar bile. Yola çıkalı yarım saat olmuştu ve arabanın içinde derin bir sessizlik hakimdi. Ne ben konuşuyordum ne de Gölge konuşmak için bir efor sarf ediyordu.

Ona çok şey sormak isterdim, mesela neden gerçek adını saklıyordu? Hikayesi neydi? Neden şuan bu arabadaydı ve daha bir çok soru silsilesi. Ancak o cevaplamazdı. Bende muhtemelen ilk sorudan sonra, başka bir şey sormazdım. Babamı düşünmek istemiyordum, sadece ciddi bir şey olmadığını düşünmek istiyordum. Henüz varlığıyla baş edebilmiş değildim. Yokluğunu tatmak istemiyordum. Her şeye rağmen mi? Diye sordu minik Nil. Evet, her şeye rağmen. “Haylaz kapının önüne gelmiş.” Derin sessizliğe bıçak vuran sert ve merakla harmanlanmış sesi arabayı doldurdu. “Nereden biliyorsun?” dediğimde. Arabaya ilk bindiğinde sesimde duyduğu çaresizlik geçmişti. “Beni arayıp yeniden para istedi” dediğinde bakışlarımı camdan ona çevirdim. Şaşırmıştım. Haylaz cidden Gölgeden nefret ediyordu ve bu gidişle beş kuruşsuz kalana kadar onunla uğraşacaktı. “Sen ne dedin peki?” dediğimde kısaca bana baktı ve hemen yola odaklandı. “İstediğini yapabilirsin, dedim.” Tek kaşımın istemsiz kalktığını hissediyordum. Bencil biriydi. “Yani umursamadığın için beni kontrol etmeye mahalleme geldin, öyle mi?” dediğimde bu sefer şaşırma sırası ondaydı. “Alakası bile yok. Sadece, canım Haylaz denilen 20 yaşında bir ergeni pataklamak istedi.” Sesine yerleşen hafif keyif, nedense beni rahatsız etmemişti. “Sen kaç yaşındasın? Otuz mu? “ dediğimde, kahkaha attı. Bu hâlini ilk defa gördüğüm için mi bilmiyorum ama garip gelmişti. Kahkahasına odaklanmadan bakışlarımı tekrar cama çevirdim. Gözlerime verdiğim son komut yolun şeritlerini takip etmesiydi.

“Babanın neyi var?” Gölge’nin tekrar sessizliği sonlandırması üzerine içimdeki minik Nil gözlerini büyütmüştü. Çok konuşkan bir adama benzemiyordu, hatta ikimizde genelde susan taraftık. Ancak bu yolculukta farklı biri gibiydi. Bir şeyleri merak ediyordu. “Bilmiyorum” dediğimde, sesimdeki ruhsuzluk ortamı tekrar germişti. Yolculuğun kalanında daha konuşmayacağını anlamıştım. Aradan dakikalar geçiyor, ben düşünmemeyi tercih ediyordum. Babamla en son ne zaman görüştüğümüzü hatırlamıyordum. En son yaşanan büyük tartışmamız, benim TIP kazanmak için neden direndiğim üzerineydi. Kesinlikle bana güvenmiyor ve inanmıyorlardı. Büyük bir tartışmaydı. Daha sonra soluğu Miray’ın yanında almıştım ve onunla yaşamaya başlamıştım. Zaman aramıza girmiş ve ailemi benden uzaklaştırmıştı. Sadece zaman mı? Diye düşündüm. Bu soru cevapsız kalacaktı. Arabanın durmasıyla etrafı incelemeye başladım. Uzun zaman olmuştu. Bu hastaneye en son geldiğimde ateşler içinde yanıyordum. Liseye yeni başlamıştım. “Konumdaki yere geldik” dedi Gölge. Şimdi o da mesafeli davranıyordu. Gölgeyi onaylamak için başımı sallayıp, montumu giyindim ve arabadan çıktım. Gölge peşimden geliyordu. Hızlıca babamın kaldığı oda numarasını öğrendikten sonra asansöre bindik. Gerginlikten ellerim buz tutmuştu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Gölgenin niye geldiğini sorgulamıyordum. Aslında ailemin bana herhangi bir şey demesini istemediğim için yanımda bu yabancıyı götüyordum.

Ailemiz dışardan kusursuz gözüken o ailelerden biriydi ve benim annemde yanımda bir yabancı varken beni asla kırmaz, ailemizin çürüklerini kimseye göstermezdi. Dışardan kusursuz gözüken, paramparça bir vazo. Asansör durdu ve tam koridorun karşısında babamın yattığı oda vardı. Kapısı açıktı. Adımlarım oraya gittiğinde, ellerimi yumruk yaptım. Isınmak bilmiyorlardı. Açık olan kapıya nezaketen bir iki kez vurup içeriye girdim. Annemin sırtı dönük babamın elini tutuyordu. Dönüp bakmadı. Babamın bakışları beni bulduğunda, kızarmış gözlerini hiç görmemeyi diledim. O, hep güçlüydü. “Hoş geldin Nil” dediğinde, güçlükle yutkundum. Babacım deyip sarılmak ne kadarda çok isterdim. Ancak olmuyordu, aramızda hep sınırlar vardı. “Hoşbulduk” dediğimde sesimdeki pürüzler, saklamaya gerek duymadığım korkuları gösteriyordu. “Sende hoş geldin delikanlı” dedi babam arkama bakarak. Gölge oradaydı. “Hoşbulduk” dediğini duymuştum. Nihayet annemin ilgisini çekmiş ve bize dönmüştü. Hiçbir şey demedi bana. Başıyla Gölgeye selam verdi o kadar. Ortamda bir kaç saniye sessizlik oluşmuştu ki babam konuşmaya başladı. “Nil, biz bir karar aldık.” Dediğinde gözlerinin içine bakıyordum. “Nefes güçlüğü çekiyorum yıllardır. Ciğerlerim neredeyse iflas edecek. Ben anlamam bu terimlerden sen daha iyi bilirsin.” Güçlükle konuşuyor, sık sık yutkunuyordu.

Gözlerimi saçlarına düşen aklardan alamıyordum. Benim babam yaşlanmıştı. “Biz annenle yurtdışına çıkıyoruz. Hem tedavi için hemde artık ikimizde emekliyiz. Norveç iyi olur diye düşündük. Hem havası da temiz” dedi. Bir kaç kez öksürdü. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Beni de mi çağırıcaklardı? Annem Norveç hayallerimi biliyordu. Aramız bu kadar kötü değilken ona hep anlatırdım. Yeryüzündeki cennet derdim. Babam konuşmayı kesince anneme bir bakış attı ama annem oralı olmadı, susma yemini etmişti sanki. “Sana sürekli maddi destek veririz kızım, kendini yanlız hissetme burada. Hem Miray var, ona çok güveniyoruz” diye tamamladı sözlerini. Ah, demek beni yanlarına almıyorlardı. Yüzümde histerik bir gülümseme olduğunda babamın kaşları çatıldı. Annem yüzüme bakmıyordu. “Seyahatinizde mutluluklar o zaman baba. Ne demeliyim?” diye sordum, yüzümdeki histerik gülümseme hâlâ yerindeydi. Belki de delirmiştim. Beni tamamen hayatlarından çıkarıyorlardı. Ne mutlu onlara. “Nil, çocukça davranmayı kes ve bir kez ciddi ol!” odaya gireli beri ilk defa annemin sesini duyuyordum. Uyaran bakışları, arkamdaki yabancının varlığını hatırlatıyordu. Şuan burada Gölge olmasaydı, annem bağırmaya başlardı. Biliyordum. “Nil, belki de seninle son kez yüz yüze konuşacağım şimdi beni iyi dinle” babamın sesi annemi önemsemeden direkt bana odaklıydı. “Evladım biz çıkalım yalnız konuşsunlar” dedi annem Gölgeye hitaben ancak babam yine sözünü kesmişti. “Hayır herkes duracak, herkesin önünde açmak istiyorum geçmişi” dediğinde bakışlarım karardı. Hayır bunu yapamazdı. Minik Nil ölmüştü. Benim içimdeki Nil’in neden öldüğünü ve o araba kazasını mı anlatacaktı. Hem Annemin hem de Gölge’nin önünde neyi itiraf edecekti? Ben kafamı hayır der gibi salladığımda, babamın gözleri kendinden emindi. Yine canımı acıtacaktı. “Nil kızım, özür dilerim” dediğinde, odadaki şaşkın bakışların hedefi babamdı.

ZAİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin