DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

320 33 68
                                    

Bu bölüm Cengiz Çelebi'den. Diğer bölümlerde muhtemelen ondan olacak. İlahi bakış açısıyla bölüm gelirse bilgilendirme yapacağım.

Karakterlerin günleri birbirine yetişti. Bundan sonra ikisinin de zamanı aynı.

Kısaca kitap şimdi başladı diyebiliriz.

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen.

Keyifli okumalar.

🧭

İçine düştüğüm düşüncelerin acımasız tarafı beni yatağın içinde bile rahat bırakmaz iken gözlerim açılmaya zorlanıyordu.

Odanın içine dalan gün ışığı bir yana dursun, hemen yatağın yanında gelen titreşim sesi de bir yana, sabahın vaktinde zulmü yaşatıyordu.

Ses Sahra'nın çantası içinden geliyordu. Göz kapaklarını kaldırdığım gibi çantaya uzandım ve rahatı kaçıran telefonu içinden çıkardım.

Hâlâ bile bulanık gören gözlerimi sıvazladım ve arayan kişinin ismini okudum. Bircan yazıyordu küçük harflerle. Annesi Bircan, Bircan Talu.

Saat sabahın yedisi olmuştu. Gördüğüm ilk isim de Sahra'nın anne adı oluyordu. Annesini anne diye değil de Bircan diye kaydetmesi hâlâ bile aralarının ne denli limoni olduğunu kanıtlıyordu.

Sahra tam olarak böyle bir insandı. Canını sıkan annesi bile olsa istisna tanımaz rehbere koşar değerden düşerdi. Bazen şaşırmıyor değildim tabi telefon daha ısrarla çalmaya çalışmasaydı şaşırmaya devam edebilirdim. Öyle bir şansım yoktu. Birkaç saniye açmayı düşündüm ama sonra benimle konuşmak istese beni arardı diye hatırladım.

Telefon durmak bilmediğin de Sahra'nın omuzlarına dokundum ve yanağını öptüm. "Telefonun Sahra," dedim artık uyanması gerekiyordu. Beni yine duymadığında en huylandığı yere doğru elimi uzattım.

Dizinin alt kısmına elim değdiği gibi, "Ne oluyor!?" dedi, gözleri kapalı hâlde doğruldu.

"Telefonun çalıyor," dedim ama o an arama durdu. Sonrasında telefonun ana ekranına on beş cevapsız arama bildirimi düştü. "Sürekli." dediğimde gözlerini öfkeyle açtı.

"Bunun içinde huylandığım yere dokunmayı mı doğru buldun?" dedi, gözlerinden adeta ateş çıkıyordu.

"Ne yapayım, başka türlü uykudan kopamıyorsun?" dedim, beni bu durumda hatalı görmesi çok saçmaydı.

Saçlarını karıştırdı ve sakinleşmek için derin derin nefes aldı. Telefon yeniden çaldı. "Kim arıyor?"

"Annen." Telefonu ona uzattım.

Hayal kırıklığı üzerine telefonu elimden çekti aldı. Aramayı yanıtlayacak sandım ama o deli tarafını hiç bozmadan telefonu sertçe duvara fırlattı. "Annemmiş," dedi sinirle.

"Önemli bir şey olabilir Sahra, açsaydın." dedim, dayanamadım. On beş defa araması normal değildi. Bunu neden anlamıyordu?

Sabahın ilk saatleri içerisinde onu böyle öfkeyle uyandırdığım için kendimden nefret ettim. O ise sesi kesilen telefonu hiç bakmadan, dediklerimi duymadan göğsüme uzandı. Onunla birlikte sırtım geriye doğru yattı.

Bu anının başka günlerde olsa nasıl bir huzur vereceğini iyi biliyordum ama şimdi... Huzur tümüyle silinmişti. Saçları arasına bıraktığım öpücükle doğruldum. "Kalkmamız lazım," diye hatırlattım. O günler öncesinde olanları unutmayı tercih etse de gerçekler hayatımızda yer alıyordu. "Kahvaltı edip çıkacağım," dediğimde memnun olmadığını belli edercesine göğsümden kendini çekti.

ÇELEBİCEWhere stories live. Discover now