BEŞİNCİ BÖLÜM

301 36 58
                                    

Bu bölüm yazdığım her satırda, her anda burada olduğunu belli eden, beni hiç yalnız bırakmayan ve farkında olmadan varlığıyla hayatımda yer eden haciyev_09 ithaf edilmiştir. Yazdığım her şeyi okuduğun için, yorumlarını eksik etmeyip karakterlerimi en az benim kadar benimsediğin için teşekkür ederim. İyi ki varsın.

Sayende hiç yalnız hissetmedim. Sağ ol var ol.❤️

🔺

Düşünceler,
Zihni talan eden acımasız düşünceler.
Bir kapı eşiğinde intiharı sevdirecek hain istekler.

Benimle. Bugün benimle.
Günahın yolunda harcanan tüm bedenler aklım ucunda dönüp dolaşıyor. Yaralar ve izler, izleri yaratıp sarmayı bilmeyen zihniyetler.

Kan.
Her yer kanla dolup taşıyor. Kırmızı renk oluk oluk ortalığa saçılmış duruyor. Senin kaderin bu Cengiz Çelebi, senin kaderin kanın ortası diye bağırıyor her şey.

Hiçbir şey düşmanım değildi. Zihnimi köşeye sıkıştıran çıkmaz düşünceler hariç. Sonuçta kişinin başlıca düşmanı ya zihni, ya en yakını olurdu. Benimki zihnimdi.

Kolumdan ellerime dek uzanan kanla yeni bir sigara sarmaya çalışıyordum. Sırtım sanki ortadan ayrılıyormuş gibi hissettiğim yerde biraz ara verdim. Yalnızca iki saat geçmeden kesilen hayvan sayısı; otuz ikiyi bulmuştu.

Benim işim buydu. Doğu Anadolu yeni bir olayla kavrulmaya başlamıştı elbette ama işimi ikinci plana şimdilik atamazdım. Mezbahada değil de başka bir işte çalışmış olsam kepenkleri asla açmazdım ama hayvan kesimiyle uğraşmak- belirli illerin et ihtiyacını karşılamak elimi kolumu bağlıyordu.

"Nuri!" diye bağırdım verdiğim arada.

"Buyur ağabey!" diye karşılık verdi. Hayvanların derisini yüzmeye ara verdi.

"Danayı kesip çıkacağım, kalan küçük başları siz halledersiniz değil mi?" Nuri sorduğum soruyla birlikte biraz duraksadı. Elindeki bıçağı şakağına dayadı yine dalgınlığı tutmuştu. "Oğlum ne yapıyorsun?" diye bağırdım ta öteden. "Yüzünü çizeceksin!"

Kızgınlığımım sebebini bıçağı şakağında çektiğinde anladı ama bağırışım geç olmuştu. Nuri kaçan aklıyla yüzüne bir çizik bırakmıştı bile.

"Turgut!" dedim bu seferde. Nuri'nin üstüne gözlerimi diktim. "Ara ver sen, biz Turgut'la hallederiz."

Ensesini kaşıdı. Kırılmış gibi değildi ama biraz şaşırdığı açıktı. Sigaramı bitirmeden çöpe attığım gibi yerimden kalkıp elindeki keskin bıçağı aldım. Nuri doğma büyüme İstanbul'uydu. Doğu Anadolu'ya da askerliğini tamamlamasıyla dönmüş yeni bir dünyanın içine atılmak için gelmişti. Burada yönetim nasıl ilerler biliyordu, en azından kulağına gitmişti. Nuri özel bir adamdı, hatta annesi özel bir çocuk olduğunu da belirtmişti. Büyük şehirlerin hiçbirinde iş bulamadığından çareyi bu memlekete dönmekle bulmuştu. Beş yıl önceydi yanıma varması- iş istediğinde gözlerinde çalışma hırsı, belki de hayata tutunma adına bir neden istemesi. Hepsi hâlâ bile aklımda taze duruyordu. Geri çevirmemiştim onu, bir hastalığı var mı, insanlar onu nasıl görüyor... Hiçbirini düşünmeden yanıma almıştım çünkü çalışma isteği vardı. Başarmak isteyen ruhu gözlerinde kendine açıkça belli etmişti.

Nuri.

Nuri Çeltik.

Hem çırağım, hem iki gözüm.

ÇELEBİCEWhere stories live. Discover now