aeri'nin babası.

117 21 11
                                    

"hangi kitabı okumayı daha çok seviyorsun?"

"hepsini çok seviyorum!"

aeri'nin dediği şeyle kocaman gülümsedim. altı yaşındaydı ve okuma yazma biliyordu. en az benim kadar kitabı vardı ve mingyu'nun dediğine göre hepsini okumuştu. aeri beni her geçen dakika daha fazla şaşırtıyordu.

"sen burada oyun oynamaya devam et, ben babana bakıp geliyorum."

"tamam oppa."

saçlarını okşadım sevimli kızın ve ayaklandım. odasından çıkıp aşağıda, mutfakta, yemek yapan mingyu'nun yanına indim.

"inanılmaz güzel kokuyor. ne yapıyorsun?"

"topladığım bilgilerden yararlanarak en sevdiğin yemeği yapıyorum."

"kaynağın yeonjun ve soobin mi?"

kahkahasından anladığım kadarıyla tahminim doğruydu. ben de onunla birlikte gülüp belimi tezgaha yasladım ve yemek yapan yapılı bedeni izlemeye başladım.

büyük bir sakinlikle yapıyordu yemeği. bazen tavayı sallıyor, sallarken de saçları dans ediyordu. terlemiş alnına yapışan tutamları ona ayrı bir hava katıyordu.

gözlerim peçete aradı. masanın üzerinde gördüğüm peçeteden biraz alıp alnındaki terleri silebilmek için bana dönmesini sağladım. benden biraz uzundu, bu yüzden alnına yetişebilmek için parmak uçlarıma çıkmak zorunda kalmıştım.

mingyu'nun kalp atışlarını rahatlıkla duyabiliyordum. heyecandan titreyen nefesi direkt yüzüme vuruyordu ve bu durum, nedense gülmek istememe sebep olmuştu.

"şimdi devam edebilirsin."

"bütün odağım kaydı, nasıl devam edeceğim ki?"

küçük (?) isyanından sonra ağzından kaçırdığı küfürle birlikte gülmüştüm. ocağın başında dikilmiş öylece tavadaki yemeğe bakarken gülmem şiddetlenmişti. bana dönüp dudaklarını büzerek bakmaya başlamıştı.

"gülme ya."

"tamam tamam, gülmüyorum. yemeği yakarsan bir daha elinden bir şey yemem bak, ona göre."

telaşla ocağa döndüğünde sessizce güldüm. yaptığım en ufak harekette mingyu'nun deli gibi heyecanlanması nedensizce hoşuma gidiyordu. sanırım düşündüğüm gibi küçük bir hoşlantı değildi bana karşı hissettiği şey.

"aeri'nin kitaplığını görünce çok şaşırdım. en az benim kadar kitabı var. okumayı sevmesi beni mutlu etti."

"sanırım bu huyunu benden almış. ben de kitap okumayı çok seviyorum. şehirdeki evde çalışma odamda kocaman bir kitaplığım var."

"kitap okumayı sevdiğini bilmiyordum."

"benim hakkımda bilmediğin daha bir çok şey var."

"bir ara her şeyi anlatmanı isterim."

şaşkınca bana döndü. flörtüne karşılık vereceğimi düşünmüyordu sanırım. ben de düşünmüyordum ama kalbim karşılık vermemi söylüyordu. ben de kalbim ne derse onu yapıyordum.

biz mutfakta öylece sohbet ederken aeri, elindeki resim defteriyle yanımıza geldi koşarak. defteri elime tutuşturdu ve babasına doğru koştu. babası onu kucağına almış yanaklarını öperken onları izleyip gülümsemekten başka bir şey yapmadım.

sonunda elimdeki deftere baktığımda bir sürü beden gördüm. oldukça gerçekti bir çizim olduğu için kimlerin olduğunu anlamam uzun sürmedi.

ağaçlarla çevrili kocaman bir malikane önünde mingyu, aeri ve benim elimi tutuyordu. sağımızda ve solumuzda da yeonjun ve soobin vardı. hepimiz gülümsüyorduk.

bu kadar gerçekçi çizmesine hayran kalmıştım açıkçası.

"çok yeteneklisin, aeri. çok güzel çizmişsin resmi."

"teşekkür ederim oppa. beğendiysen resim sende kalabilir."

"bu şaheseri odamın en güzel köşesine koymayı çok isterim ama bence bunu babana vermen daha güzel olur."

küçük kız sevinçle uzattığım defteri alıp babasına götürdü. babası defterdeki resmi inceledikten sonra göz ucuyla bana baktı. tepkimi ölçmek istiyoe gibiydi. samimi olduğunu düşündüğüm bir gülüş sunduğumda yüzündeki gerginlik uçuvermişti.

"al bakalım defterini. yemek beş dakikaya hazır olur. ellerini yıkayıp gel, tamam mı güzelim?"

"tamam babacım!"

küçük kız koşarak odasına çıktı. boş boş oturmak istemediğim için masayı hazırlamak için teklifte bulundum. başta mingyu itiraz etse de bütün inatçılığımı konuşturup bu savaşı kazanmıştım.

zaten hazır olan tabak, çatal ve kaşıkları masaya taşımaktan başka bir şey yapmamıştım ayrıca. aeri de bana yardım ettiği için işimiz çok kısa sürmüştü. işimiz bittiğinde de aeri'ye teşekkür edip saçlarına öpücük kondurdum.

mingyu da elinde tavayla geldiğinde hepimiz masaya oturmuştuk. servisi mingyu yapmıştı. bu savaşı kazanamamıştım ama sorun değildi.

"nasıl olmuş yemek?"

"inanılmaz güzel olmuş. iddia ettiğin kadar varmışsın."

"eh, yapamayacağım şeyi iddia etmem."

tek eliyle saçlarımı karıştırınca ağzıma götürdüğüm kaşık havada kaldı. göz ucuyla mingyu'ya baktığımda aeri'nin saçlarını toplamakla meşguldü. öylece onları izlemeye başlamıştım.

mingyu, kızının saçlarını toplarken ne kadar güzel ve zeki olduğunu, onunla her zaman gurur duyduğunu ve onu çok sevdiğini söylüyordu. aeri ise yüzündeki kocaman gülümsemeyle babasını dinliyordu. aralarındaki ilişki çok hoşuma gitmişti.

mingyu da yemeğini yemeye başladığında üçümüz sohbet etmeye başlamıştık. daha çok aeri konuşuyor, mingyu ve ben ise büyük bir heyecan ve hevesle küçük kızı dinliyorduk. en son okuduğu kitabı anlatıyordu bize.

sonunda üçümüzün de yemeği bitmişti. hep birlikte masayı topladık ve bulaşıkları hallettik. mingyu artık inadımı kıramayacağını anladığı için ne istersem yapabileceğimi söylemişti. zaferle gülümseyip bulaşıkları makineye yerleştirdim ben de.

yemekten sonra aeri odasına çıkmıştı. mingyu ve ben de kahvelerimizi alıp bahçeye çıkmıştık. cebinden çıkardığı paketi uzattığında içinden bir dal aldım. hemen dalı yaktı ve kendine de bir dal çıkarıp yaktı.

"aeri seni çok sevdi."

"ben de onu çok sevdim. dediğin kadar zeki ve olgun bir kız gerçekten. ayrıca çok da yetenekli. büyüyünce kesinlikle çok iyi yerlere geleceğini tahmin ediyorum."

"aeri'nin büyüdüğünü görmek ister misin peki?"

"isterim tabii."

bitmek üzere olan sigaramdan son nefesi çektim ve yanımdaki küllüğe bastırdım. mingyu da sigarasınu bitirmiş, tamamen bana dönmüştü. gergince bana bakarken kahvemden bir yudum aldım.

"aeri'nin diğer babası olmak hakkında düşüncelerin ne peki?"

düşüncelerimi söyleyemezdim çünkü ağzımdaki kahveyi mingyu'nun suratının tam ortasına püskürtmüştüm.

cigarette on your lips {taegyu?}Where stories live. Discover now