Bölüm 1

6.9K 88 28
                                    

        Bugün her zamanki gibi mutsuz ve yorgun uyandım. Yapılacak bir sürü rutin işim var. Bunlar; kahvaltı yapmak, kedimin kumunu temizlemek, okula gitmek ve daha birçok sorumluluk...Ama sorun da bu zaten. Her gün aynı şekilde yapılan eylemlerden nefret ediyorum. Her gün kahvaltıda yumurta yiyor olmak dünyanın en sıkıcı rutini bence. Ya da ömrün boyunca okula ve işe gidiyor olmak. Ne isterdim biliyor musunuz? Her günümü nasıl yaşamak istediğimi kendim belirleyebileceğim imkâna sahip olmak. Her neyse

Yatağımın kollarından kendimi kurtararak mutfağa geçiyorum. Mısır gevreğinin üzerine günü geçmiş sütü döküyorum. (Şu ana kadar zehirlenmedim ama siz yine de denemeyin.) Miya'nın dibi gözüken mama kabını dolduruyorum. Her gün aynı mamayı yiyor olmak onun için de sıkıcı olmalı. Televizyondaki sabah programının sesini açıyorum. Asla izlemesem de evin içinde ses olması hoşuma gidiyor. Sanırım yalnızlık hissi beni korkutuyor. Ve günün en büyük sorusuaynı zamanda sorunu; bugün ne giysem?

Uzun siyah ve tıkırtısı sinir bozucu olan çizmelerimi dizlerime doğru çekiyorum. Okula gitmeye hazırım. İşte her gün aradığım taksi kapıda bile. 

Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Aslında hiç avukat olmak istemedim fakat babamın baskısı nedeniyle buradayım. "Üniversiteyi kazanmak zorundasın. Hayatını ve geleceğini garantiye almanı istiyorum." diyen otoriter sayılabilecek bir babam var. Kendisi emniyet müdürü. Ve işine âşık bir adam. Ama bana pek düşkün olduğu söylenemez. Bu konu biraz karışık ama asıl mesele şu ki her gün okula istemeyerek gidiyorum. İstanbul'da yaşıyorum ve burayı seviyorum. Karmaşası kendi içimdeki kaosun sesini kısmama yardımcı oluyor. Öylece İstanbul'un sokaklarına atınca kendimi saatlerce kalabalığın arasında kaybolmayı, en içerideki beni bulmayı seviyorum. Bugüne kadar hayatım hep aynı seyirde devam etti. Bu günlerde bir adamla tanıştım. Tamam gerçekçi olalım, ben onu sadece izliyorum. Konuşmak için doğru zamanı bekliyorum diyelim.

İlk dersten sonra kahvaltı için dışarıya çıktım. Bir ders bugünlük yeterli bence. Zaten bu mesleği yapmayacağım. Ortada etik olmayan bir durum yok gibi gözüküyor. Âşık olduğum ve ömür boyu yapmak istediğim meslek ne henüz bilmiyorum. Ve size itiraf etmeliyim ki her gece siyah kapüşonlumu giyip sokak sokak boş duvar arıyorum. Belki bunu yasal bir şekilde yapabilirim ama böylesi daha hoş ve zevkli. Çizmeyi seviyorum. Mutlu olduğumda, üzüldüğümde veya birinin kafasını duvarlara vurmak istediğimde elime bir kalem veya sprey boya alıyorum. Sonrası ise saatlerce süren bir terapi diyebiliriz. Bu zeytinli poğaçalar güzelmiş gerçekten. Buraya daha sık gelmeliyim.

Gece saat 23.00 sularında eve dönüyorum. Miya "Yine eve geç geldin." der gibi suratıma bakıyor. Kediler gözleriyle küfredebiliyor deselerdi evlat edinmeden önce buna inanmazdım. Bu akşamki menümde salçalı makarna var. Ne kadar sıradan ilerliyor değil mi? Bu monoton ilerleyen hayatımı özleyeceğim desem inanır mısınız? Yemeğimi yedikten sonra kendimi dışarı atıyorum. Bakalım bu gece hangi sokağın köşesindeyim. Uzun yürüyüşün sonunda oldukça ıssız gözüken bir sokakta karar kılıyorum. Çevrede beni izleyen gözler olmaması daha rahat çalışmamı sağlıyor. Bazen de insanlar -özellikle sanattan anlamayanlar- 1 5 5'i yan yana tuşlayabiliyorlar. Burası bir alt geçit. Karşılıklı inen yüzü aşkın merdivenin tam ortasında oldukça pürüzsüz bir duvar. Üzerindeki saçma sapan karalamalar gittiğinde yaptığım insanların hoşuna gidebilir. Epey odaklandığım anda bağırışımalar duyuyorum. Merdivenlerden bir grup oğlan iniyor. Ve başıma dert olacakları yüksek ihtimal.

 -Güzellik! Ne yapıyorsun burada? -.... 

 Bir diğeri cevap vermediğimi görünce sabırsızlanarak: 

 -Alt tarafı bir soru sorduk. Nazlanıyorsun yani

Çizimimi yarıda bırakıp gitmeye hazırlanıyorum. O sırada bir el kolumu kavradı bile. Biliyor musunuz? Bir gram korkmuyorum. Bu gibi durumlarla çoğu gece karşılaşıyorum. Ve kaybedecek canımdan başka bir şeyim yok. Sağ elimle montumun cebindeki biber gazını yokluyorum. Orada. Yenisini aldığımdan beri hiç kullanmamıştım size kısmetmiş tatlı çocuklar.

-Ahhhhh! Yakalayın şunu oğlum. Sürtük!

 Nefes nefese koşuyorum. Arkamdan gelen yok. Her zaman uzun ve esnek bacaklarımı sevmişimdir. Lisede düzenlenen koşu yarışmaları da epey işime yaramış belli ki. Taksiiiiiiii! 

Eve geldiğimde nihayet üzerimi değiştirip yumuşacık yatağıma uzanıyorum. Kedim de göğsümün üzerindeki yerini alıyor. Bu geceye dair canımı sıkan tek bir şey var. O da oradaydı. Bir süredir hoş bakışlar fırlattığım adam. Birkaç serserinin içinde şapkasının altından keskin yüz hatlarını tanımak zor olmadı. Bana doğru bakmadı bile. Belki de biber gazı olmasaydı sabaha kadar suratıma bakmaktan çekinmezdi. Yanlış seçimlerimin üzerine bir tanesini daha eklemiş olduk. Ve telefonuma her gece aynı kişiden gelen mesaj yeniden geldi;

 -Cevap vermeyecek misin Elif? 

 Bunu sabah düşünürüz..

LEKE (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin