Bölüm 20

380 17 0
                                    

Sabaha karşı ancak birkaç saat uyuyabilmişim. Bugün mezuniyet var ve öğlene doğru kuafördeki randevuma gitmem gerekiyor. Bu uykusuzluk ve bitkinlik ile nasıl ayakta duracağım bilmiyorum. Dün gece öğrendiklerimden sonra nasıl eğlenebilirim onu da bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da şu an hemen kalkıp Miya'nın mamasını koymam gerektiği. Başımda tiz sesiyle  gözümü açtığımdan beri miyavlıyor. Güzel cümleler söylemediğine eminim. 

 Kahvaltı için kızarmış ekmekleri makineden aldıktan sonra kahvemi de alıp balkona çıkıyorum. Sabahları balkona güneş vurmaması işime geliyor. Açık havada iştahımın açıldığını hissediyorum. Ben gayet keyifli bir şekilde kahvaltımı yaparken içeriden çalan telefonumun sesi ve dışarıdan yüksek sesle bir arabanın kornası aynı anda kulaklarımı dolduruyor. Ne tarafa bakacağımı şaşırınca kahvaltıma devam etmeye karar veriyorum. Korna sessizleşmiş olsa da telefonum saniyeler sonra tekrar çalmaya başlıyor. Kalkıp telefonu açıyorum. Tabi ki Mahir arıyor. 

 -Efendim sevgilim, kahvaltı yapıyordum açamadım. 

 -Balkondan bakar mısın? Sürprizin geldi. 

 Koşarak balkona çıkıyorum. Ve sonunda günlerdir hayalini kurduğum araba evimin önünde beni bekliyor. Mahir de şoför koltuğunda bana kocaman gülümsüyor. Beklemediğim evlenme teklifi, Mahir'in ailesiyle tanışmak, Selin'in rahatsızlığı, mezuniyet derken aldığım arabayı unutmuşum maalesef. Hızlıca kapının önüne iniyorum. Pırıl pırıl parlayan bu arabanın benim olduğuna inanamıyorum. Mahir'e kocaman sarılıyorum; 

 -Teşekkür ederim. Şimdi bu güzellik benim mi? 

 -Tabii ki. Hadi hazırlan ve beni okula bırak. Sonra da kuaföre gidersin. Bugün şoför sensin. 

 -Kahve yapmıştım beni beklerken içmek ister misin? 

 Birlikte eve çıkıyoruz. Mahir'e kahve koyarken o da Miyaile hasret gideriyor. Birbirlerini çok özlemişler. Kupaları koyduğum dolabı açtığımda geçen gün buraya koyup unuttuğum gizemli kutuyu görüyorum. Mahir'le kedime bakınca oldukça meşgul görünüyorlar. Ben de kahveyi sehpaya bırakıp hazırlanma bahanesiyle odaya geçiyorum. Kutuyu açtığımda küçük bir zarf yanında da küçük bir kâğıtta yazılı olan adresi görüyorum. Zarfı açıp okuyorum; 

 -Annenin mezarını ziyaret etmek istersin diye düşündüm. 

 Bir adrese bir de elimdeki nota tekrar bakıyorum. Hiçbir yerinde isim yazmıyor. Mahir olmadığına göre bu konudan haberi olan başka kim var bilmiyorum. Adrese baktığımda Muğla'nın bir ilçesinin yazdığını görüyorum. Annemin oralı olduğunu anımsıyorum. Nasıl hiç tahmin edemedim. Cenazenin yaşadığı yere değil de doğduğu yere gömülmüş olması tuhafıma gidiyor. Babam annemi ve başına gelenleri nasıl yok saydıysa cenazesini bile kendinden uzaklaştırmak istemiş belli ki. Kafamda bir sürü soru dönerken bu konuyu Mahir'e açıp açmamak konusunda kararsız kalıyorum. Şu an için tüm bu olanları bir kenara bırakmam gerekiyor. Kutuyu dolabıma koyup valizimi alıyorum. Aşağı inince arabamı görüp tekrar neşelenmeye çabalıyorum. Şoför koltuğuna geçtiğimde ise kutuyu ve içindeki tamamen unutmaya çalışıyorum. Araba epey güzel ve çok rahat. Kullanmakta hiç zorluk çekmiyorum. Mahir'i okula bıraktıktan sonra kuaföre geçiyorum. Saçım ve makyajımın hazır olması akşamı buluyor. Hazır olduğumda Mahir'i beklemek için tekrar eve geçiyorum. Akşam 21.00'da ise büyük salondaki yerlerimizi alıyoruz. Tüm gece kokteyller havada uçuşuyor. Herkes çok eğleniyor ve fena dağıtıyorlar. Mahir de arkadaşları ile gayet keyfi yerinde gözüküyor. Bir kez Mahir ile dans ediyoruz. Onun dışında bir köşede oturup etrafı ve çılgınca dans eden insanları izlemekle yetiniyorum. Her güzel şey gibi okulun da son gününe gelmiş bulunuyorum. Dört sene boyunca okuldaki insanlar ile çok samimi ilişkilerim olmadı ama yine de az ve öz tanıyabildiğim bu insanları seviyorum. Hepimiz ayrı hayatlara dağıldığımızda bir daha birbirimizi görür müyüz, arar mıyız, merak eder miyiz bilmiyorum. Gecenin sonu yaklaştıkça içimdeki hüznün dozu da artıyor. Kendimizi ve bedenimizi algılamaya başladığımız ilk andan beri okula gidiyoruz. Şimdi bitecek olması ve iş hayatı denilen (Yaşlılığıma kadar belki de içinden çıkamayacağım.) sektöre girecek olmamız gözüme korkutucu geliyor. Konfor alanımdan çıkmak her zaman canımı sıkar. Mahir zaten mesleğini çok severek yapacak biri olarak hiç mutsuz gözükmüyor. Aksine okulun bir an önce bitmesine seviniyor gibi. 

Eve dönme vaktimiz geldiğinde Mahir çok fazla içtiği için araba kullanacak hâlde gözükmüyor. Arabayı ben kullanıyorum. Kendi evine gitmek istemediğini benimle gelmek istediğini söylüyor ve yol boyu kafasını dışarıya çevirip izliyor. Oldukça yorulmuş gibi. Kolundan destek vererek merdivenleri çıkmasına yardımcı oluyorum. Kendini benim yatağıma bırakıyor. Yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra uykuya dalıyor. Karşısına geçip onun o masum hâline baktıkça geçmişimin kötü izleri sızlıyor. İki deneyim ve iki adam. Ve aralarında kocaman bir fark. Birisi hayatımı mahveden biri ise beni hayata döndüren adam. Mahir'in karşısındaki koltukta onu izlerken uykuya dalmışım. Sabah uyandığımda gözümü yatakta güzel kokular burnuma gelerek açıyorum.

 -Günaydın güzelim. Dün gece koltukta uyuyakalmışsın. 

 -Yorucu bir geceydi. Neler hazırladın böyle? 

 -Sana müthiş krepler hazırladım. Çay da demledim. 

 -Ben çay sevmem fazla.

-Biliyorum ama kahvaltı çay ile güzel olur. Hadi gel çok acıktım. Bir an önce yiyip ağrı kesici içmem gerekiyor. 

 -Başın mı ağrıyor? 

 -Evet çok fena. Ağrı kesicin neredeydi? 

 -Dolabımdaki yeşil kutunun içerisinde. Ağrı kesici vardır umarım ben bir gidip bakayım. 

 -Tamam sen geç masaya alırım ben bir tanem, afiyet olsun. 

 Mahir'in istediğinde yapamayacağı yemek yok gibi. Krepimi tabağıma alıp üzerine bol bol peynir ufalıyorum. Küçükken en sevdiğim yiyeceklerden biriydi. 

 -Bunu nasıl benden saklarsın! 

 Ben ağzımda eriyen peynirin tadıyla mest olurken Mahir kapıda belirmiş bana malum kutuyu ve içerisindeki notu havaya kaldırmış gösteriyor. 

 -Senden sakladığımı nereden çıkardın? 

 -Haberim olmadığına göre saklamışsın Elif. 

 -Bence öncelikle sakin ol. Gel kahvaltımızı yaparken konuşalım. 

 Kendini zorladığını belli ederek karşıma oturuyor. Tabağının yanına adresin ve notun yazılı olduğu kâğıtları bırakıyor. 

 -Sana söyleyecektim fakat bu ara her şey üst üste gelince ben bile unutmuşum bakmayı. Kargoyla biri kapıma bırakıp gitmiş. Kim olduğunu göremedim. Daha yeni kutuyu açıp içinde ne olduğuna baktım zaten. Seninle paylaşmak için de  biraz düşünmek istedim. Ayrıca adresin doğru olup olmadığını da bilmiyorum. Biri benimle dalga geçiyor da olabilir. 

 -Adres doğru yazılmış. 

 -Anlamadım! 

 -Ben de yeni öğrendim. Sana söz vermiştim öğreneceğime dair. Ama bana gerek kalmamış belli ki. Önemli olan konu şu ki bu adresi ve notu sana kim yolladı. 

 -Ben de bilmiyorum. Annemi ve onunla ilgili geçmişteki sırları bilen birkaç akrabam var sadece. Ama onların böyle bir şey yapacağını sanmıyorum. Sonuçta ben üzülmeyeyim diye yıllarca babamla birlikte gerçekleri saklamışlar. Başka da kimse aklıma gelmiyor. Sanki bana çok yakın biri. Ne istediğimi bilecek kadar. 

 Aklıma bir anda o uğursuz isim geliyor. Ama onun bunu yapma ihtimalini eliyorum. Enes ne benim adresimi biliyor ne de annem ile ilgili geçmişimi. Evet aynı yerde yaşıyorduk fakat ailelerimiz birbirini tanımıyordu. Bilse elbet bana bunu ima ederdi. Üstelik son karşılaşmamızdan sonra benimle ilgili bir şey duymak istemediğine eminim. Bu nedenle kafamdaki kötü ihtimalleri siliyorum. Başıma gelen her şüpheli durumu Enes'e mâl etmeyi bırakmam gerekiyor. 

 -Sen ne zaman istersen annene gidebiliriz.

 -Yakın bir zamanda. 

 -Ne zaman? 

 -Bilmiyorum. Ama mutlaka evlenmeden önce. 

 -Tamam güzelim. Ben eve geçiyorum o zaman.

-Kızdın mı diyerek şımarıkça Mahir'e sırnaşıyorum. 

 -Kızmadım diyor ve kapıdan çıkıyor. 

Mahir gittikten sonraadresi alıp cebime atıyorum. Kutuyu ve notu ise çöpe atıyorum. Bu bilmece hakkında yapabileceğim bir şey olmadığı için üzerine kafa yormanın da mantıksız olduğuna karar veriyorum. Belki de babamın ölmeden önce bana hazırladığı sürprizlerden biridir.

LEKE (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin