'𝟷𝟶

217 116 109
                                    


[ Chang Ha Rin ]


"Anlamadım, yani sen bir haftaya kalmaz yanıma mı geliyorsun?"

Telefonu bir kulağıma dayadım ve tezgâhtaki malzemeleri doğramaya başladım. Umarım yaşadığım sinir parmağımı kesmeme neden olmazdı.

"Evet, Ha Rin. Bunu 15 kere söyledim."

Gözlerimi devirdim.

"Belki de ben 15 kere buna inanmak istememişimdir."

Bıçağı tahtaya sert bir şekilde koydum ve bir elimle telefonu kavradım. Benim lanetli kuzenim bir hafta sonra yanıma geliyordu.

Tanrım, köpeğimle hayatım yolundayken ailemden birinin gelmesine gerek var mıydı?

"İnansan iyi edersin. Evini hazırla."

Sabır dilercesine derin bir nefes aldım. Her şey tamdi, bir bu eksikti cidden.

"Seni annem gönderiyor, değil mi?"

Sesim hiç olmadığı kadar sert çıkmıştı. Annem hakkında konuşmayı hiç istemiyordum. Kuzenimin bir anda gelme isteğinin başka bir açıklaması olamazdı.

"Hayır, sadece canım sıkıldı."

"Yalan söyleme konusunda senin kadar beceriksiz bir insan görmedim."

Aslında görmüştüm. Hatta bir saat sonra o kişinin evine gidip ders verecektim.

"Her neyse ben bavullarımı hazırlayacağım. Kapatmam gerek. Bir hafta sonra görüşürüz Beyaz Çikolata'm."

Bir şey demeden direkt telefonu kapattım ve sinirle masanın üzerine attım. Kırk yılın başında karnım acıkmıştı hatta yemek bile yapacaktım ama bu sakil beyinli yüzünden iştahım kaçmıştı.

Ne kadar uzak durmak istesem bana o kadar yapışıyorlardı.

Üstelik Ma Ri hiç olmadığı kadar dağınık biriydi. Vurdumduymaz ve aşırı derecede inatçı biriydi.

Nasıl onunla kalabilirdim bir çatı altında?

Ocağın üstündeki tencereye bir bakış attım. Uzun zamandır doğru düzgün eve gelip yemek yiyemiyordum. Şimdi bunun yüzünden yememezlik etmemeliydim.

Özel derse bir saatten az kalmıştı zaten.

Deminki konuşmayı yok sayarak yemeği hazırladım ve yemeye başladım. Tanrım, bu çok iyi gelmişti.

Vakit kaybetmeden çantama gerekli şeyleri koydum ve evden çıktım. Jimin'in ablasının gönderdiği konuma tıklayıp arabaya bindim ve evlerine doğru sürdüm.

Evin tam önüne park ettim ve kısa bir bakış attım. Ardından çantamı alarak arabadan çıktım ve kapıya doğru ilerledim.

Sol kolumdaki saate baktığımda birkaç dakika erken geldiğimi fark ettim. Geç gelmekten iyidir.

Tam elimi uzatmış kapıyı çalacakken bir anda açılması irkilmeme sebep olmuştu.

"Ah, hoş geldiniz Bayan Ha Rin."

Mi Hi geniş bir gülümseme sunarak bunu dediğinde az önce yaşadığım irkilme yüzünden kitlenmiştim.

Beni mi bekliyordu?

Gözlerimi kırpıştırdım ve boğazımı temizledim.

"Hoş buldum Bayan Park."

"Mi Hi. Lütfen bana ismimle seslenin."

Bu yakınlığı normalde sevmezdim ama bir kez olsun istisna yapmalıydım.

Başımla onayladım.

"Pekâlâ, hoş buldum Mi Hi."

𝐀𝐦𝐛𝐢𝐯𝐚𝐥𝐞𝐧𝐬𝐢 | 𝐏𝐉𝐌 ᵗᵉˣᵗᶦⁿᵍHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin