6

858 107 14
                                    

Changbin yediği golle küfretti. "Yah, hyung! Haksızlık yapıyorsun!"

Chan kocaman kahkahasıyla salonu doldurdu. "Ağlama Bin. Burada olan tek haksızlık senin kaybettiğini kabul etmemen."

"Geçeceğim şimdi seni, görürsün sen..."

Changbin kazanmasına sanki bir faydası olacakmış gibi oturduğu koltukta daha çok öne çıktı ve konsolu daha sıkı tuttu. Kolda tuşlara basmaya devam ederken dili odaklandığı için dudaklarının arasında dışarı çıkmıştı.

Felix iki hyungunun halini gülerek izliyorken bir yandan da bağırışları yüzünden fırının sesini duymak mümkün olmayacağı için kol saatine bakıp zamanı kaçırmamaya çalışıyordu.

Jeongin hariç kalan dörtlünün de dersi yoktu. Cuma öğleden sonraları boş boş geçerken bir şekilde kendilerini oyunda bulmuşlardı.

Chan bir gol daha atıp bitiş düdüğünü de duyduklarında bağırışlar zirveye ulaştı. Changbin yenilginin verdiği mahçup gülümsemeyle konsolu ortadaki sehpaya bıraktı ve elleriyle yüzünü kapatıp koltukta geriye yaslandı.

Chan ayağa kalkmış kazandığı iddia ile yiyeceği yemeği düşünerek dans ederken Changbin'in üzerine eğildi. "Buralar sıcak mı oldu ne? Birisi koca bir ocak gibi tütüyor sanki?"

Kendi dediğine yine kendisi kahkaha atarken doğaçlama dansına devam etti.

Felix dolan saatle kalkıp mutfağa gitti. Fırının kapağını açtığı gibi yüzüne yükselen sıcak dumandan, Chan'ın dansından kurtulmak için mutfağa kaçan Changbin sayesinde kurtuldu. Belinden tutup geriye çekildiğinde refleks olarak çoktan doğrulmuştu bile.

"Dikkat etsene su çocuk. Kendi kendini haşlayacaksın resmen."

Felix kızaran yanakları görünmesin diye kısa bir teşekkür etti ve fırına uzanıp elindeki bezle içerdeki kurabiyeleri alıp tepsiyi tezgaha bıraktı.

Aptal kalbim, hızlanma işte. Boş yere ümitlenip durmaktan bir türlü vazgeçmedin.

Felix'in iç kavgasından habersiz Changbin tepsiden bir kurabiye alıp salona geri döndü. Chan dans etmekten yorulduğu için koltuğa oturmuştu.

"Bin, Minho nerelerde?"

Kurabiyenin yarısını ısırıp kalan yarısını da denesin diye Chan'a uzattı. "Saat kaç?"

Kaşlarını çatarak ağzındakinin ne kadar lezzetli olduğunu ifade edip saate baktı. "Öğlen olmuş bile. On iki saat."

Changbin duyduğu saatle güldü. "Ehehee... Sen unut onu, onun salaklık perileri geliyor genelde bu saatte."

Felix de odaya girdiğinde duyduğu cümleyle eline geçen ilk yastığı Changbin'e fırlattı. "Abime salak deme hyung. Büyüğümsün demem suda doğar toprağa gömerim seni."

Minho'nun karşısındaki Changbin olsa yine umursamaz ve abisini korurdu.

Ancak o sırada Minho da salona girmiş ve Changbin'i haklı çıkararak mevzuya dalmıştı. "Changbin lan, çok imkansız bir şey oldu."

Felix istemsizce göz devirdi. "Ben cidden çok boş yere uğraşıyorum seni korumak için ya."

Minho onun dediğini umursamadı. Zaten umursasa da kızmazdı, Felix bunu iyi biliyordu.

Minho'nun belki de tek zayıflk göstereceği konu Felix olabilirdi.

"Senin salaklık perileri yine mi görev başında?"

"Açıkçası bu sefer perilerimin bile çok şaşıracağı bir şey oldu."

Changbin'e sataşmamıştı bu sefer, bu Changbin'i dumura uğratırken sesiz kalmayı tercih etti çünkü belli ki ciddi bir konu vardı.

Brawe With Brave | SeungChan ✓Where stories live. Discover now