0.3

183 23 22
                                    

Gözlerimi araladığımda başımda muazzam bir acı vardı ve sallanıyordum. Bedenim birinin kolları arasındaydı; siyah tavanları izledim önce, sonra asansör sesi duyana kadar gözlerim kapandı, ikinci uyanışımda gökyüzünü gördüm. Elbiseme bulanan kan gibi gökyüzüne de yazın ortasında bulutlar yerleşmişti. Canım yanıyordu. Karnımın biraz üzerinde, etime saplanmış olan kurşunu hissediyordum. Damalarımdan akıp giden kanı hissediyordum sanki, üşüyordu küçük bedenim. Bilincim yokla var arasındaydı ve ablamın adını sayıklıyordum.

"Kendini zorlama lütfen küçük, sadece uyanık kal."

Duyduğum ses ilahi bir uyarı gibiydi sanki. Gökyüzünden mi yoksa gaipten miydi...Burnuma gelen erkek parfümüyle bir an için bilincim açıldı. Bedenimi kolları arasına almış Aybars'ın sesiydi bu ses. Daha bugün tanıştığım ve hayatımı ikinci kez kurtaran adama aitti. Ya da çoktan ölmüş müydüm? Annemler, ablam, eniştem...Koşup sarılmak istiyordum hepsine. Tüm olan bitenden habersiz hastaneye götürülüyordum. Bir süre daha acının varlığı ve bayılıp ayılmalarım sürdü. İnatla ailemi sayıkladım ama bir cevap duyamadım ve hastaneye vardığımda bilincimi tamamen kaybettim.

Uyandığımda gözüme ilişen florasan lamba gözlerimi kapattırdı. Nefes almaya çalıştığımda ağzımdaki maskeyi fark ettim. İçindeki buzun oluşturduğu ferah hava ağzıma ve burnuma giriyordu. Her zaman aldığım nefesten bambaşka bir his yaratıyordu. Yavaşça doğrulduğumda üzerimde beyaz bir hastane elbisesi vardı. Koluma bir serum takılıydı ve hastane odası bomboştu.

Tam bu sırada karnımdaki acı ile dikişimin varlığını hissettim. Olduğum yerde gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Ablamın çığlığı...

Ayağa kalmak istedim ama kaslarımda o gücü bulamadım. Oysa çıplak ayaklarla koşmayı bile göze alıyordum ailemi iyi görmek uğruna. Her şey çok güzel değil miydi, nişanda değil miydik?

"Tamam efendi-"

İçeriye giren biriyle başımı kaldırdım, içimde bir korku vardı. Takım elbiseli adam belli ki bir güvenlik görevlisiydi ve telefonla konuşuyordu.

"Efendim hanımefendi uyanmış...Tamam efendim."

Haber verdiği kişi Aybars Bey olmalıydı. Olduğum yerde huzursuzca kıpırdandım ve konuşmak istedim. Ama sesim çıkmadı, birkaç kere öksürmem gerekti. Tabii bu dikişimi sızlattı. Telefonu kapatan adam bana bakarak olduğu yerde dikili kaldı.

"Neredeyiz biz? Ne oldu?"

Adam yüzüme bakıp konuşmama şaşırdı, ardından telefonunu cebine attı ve buz gibi ses tonuyla benimle konuştu.

"Saldırı."

"N-Ne saldırı?"

"Batuhan Bey ve müstakbel kayınpederi vefat ettiler hanımefendi, siz de vurulmuşsunuz ama Aybars Bey ameliyatınızın gerçekleşmesini ve iyileşmenizi sağladı."

Söyledikleri çok normalmiş gibi konuşmasına devam eden adama baktım. Kulaklarım çınlamaya başladı, gözlerimin kenarı karardı ve dünya dönmeye başladı. Babamın ölümünü söylüyordu bu adam bana? Bu takım elbiseler içindeki bir kabus muydu yoksa acı gerçeğin soğuk yüzü müydü? Hayatımda güvendiğim ve yaslandığım iki dağın yıkılışını haber veren bir deprem gibi sallandı tüm dünya. Başıma yıkıldı ve ben altında ezildim. Ezilip parçalara ayrıldım, ruhumun ipi çekildi derimden. Kalbime yerleşen ağırlık göğsüme ilerledi. Titreyen ellerle ağzımdaki cihazı çıkarıp fırlattım yere.

"N-Ne...NE DEMEK V-"

Beceriksizce ve bağırarak söylediğim sözcükler ayağa kalkıp yere yığılmam ile yarım kaldı. Bacaklarım beni de ruhuma saplanmış bu ağrıyı da taşıyamadı. Karnımdaki dikişin patladığını hissettim ama canım yanmadı. Ölümün haberini veren soğuk yüzün elleri beni kaldırmak istedi ama ittim onu. Ellerim boğazıma gitti, nefes alamıyordum. Gözlerimi kararıyordu ve tepemde durup bana bakan adam bir şeytana dönüşüyordu.

KüçüğümWhere stories live. Discover now