10. Bölüm

18 1 0
                                    

O akşam  Atakan ve Oylum  kol kola evin önünde yürüyüş yaptılar. Atakan ona özel hayatı ile ilgili değişikliklerden bahsediyordu. Uygar henüz eve gelmemişti. Onları ilk Oğuz gördü. Her ne kadar Uygar’a ona karşı bir şey hissetmiyorum dediyse de Oylum’u böyle samimi şekilde biriyle görmekten rahatsız olmuştu. Sonra bu içini buran duygudan dolayı kendine kızdı. Yanaklarını tokatlayıp “hop hop oğlum! Kendine gel “ dedi. Uygar mahallelerine dönen üç beş metrelik yolun köşesindeki direğin dibinde durdu. Oylumların balkonunda birileri vardı ama Oylum yine görünmüyordu. Biraz daha bekledi. Balkon lambası yanıyordu ama evin içi karanlıktı. Bir saniye olsun görmek istiyordu. O kısa yola döndüğünde  başından aşağı kaynar sular döküldü. Oylum  oldukça hoş bir delikanlının koluna girmiş yürüyordu. Başını eğip yanlarından geçti. Oylum onu görmemişti. Atakan 

“yoruldum kız, biraz otursak mı şurada? “

“eve gidelim istersen “

Atakan‘ın işaret ettiği yer Uygarların  evinin önüne denk gelen çınar ağacının altıydı.

“ne evi ya?  Oturalım işte. Evde bizi konuşturmazlar. Hem mis gibi esiyor burası”

Kolunu çekiştirerek ağacın yanına götürdü. Oturup gövdesine dayandı.

“dikilecek misin böyle? “

“ börtü böcek vardır”

“prensesim lütfen buyurunuz “

Oylum’un elini tutup zorla oturttu. Uygar  odasına girdi. Işığı açmadan pencereye yöneldi. Gözüne sokar gibi birde evin önünde oturmuştu. Duvara bir tekme attı.

“gördün mü? “

Arkadan gelen sesle irkildi.

“sen burda mıydın abi? “

“uzandım biraz”

“sende mi gördün? “

“evet”

“kim bu ya? “

“sözlüsü, nişanlısı falan mı acaba? “

“ne zamandır göremiyordum onu. Ondan mı acaba? “

“... “

Oylum’un saçları  rüzgardan önüne uçuyordu. Atakan  dizinin üstüne doğrulup

“dön arkanı”

“niye? “

“saçlarını öreceğim “

“ ben örerim”

“kız az mı ördüm ben bu saçları, dön hadi”

Boğumlara ayırırken saçı eline takıldı. Oylum

“saçımı yoldun “

Oylum’un ovuşturduğu yeri öptü Atakan.

“ kıyamam ben sana. Özür dilerim. Tamam söz dikkat edeceğim “

“rüzgardan birbirine karıştı. Hem tokada yok. Uğraşma hiç”

Uygar bu manzaraya daha fazla dayanamayıp perdeyi çekti. Sinirinden ağlamak üzereydi. Parmaklarını çıtlatıyor, dudağını kemiriyordu. Oğuz

“ yaz bitecek, bi ayağımızı denize sokamadık. Yarın ikimiz kaçalım mı? Hem havan değişir biraz”

“bende hava mı kaldı ki değişsin. Sen abimle git “

“abim yarın Sine ablama gidecekmiş. Zorbey beyimiz çağırmış. İş konuşacaklarmış efenim”

“ hım “

SENLİĞİM ( Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin