Oylum yüzündeki ifadeyi Uygar görmesin diye eğilip botlarının bağcığını çözüp tekrar bağladı. Uygar çantayı aldı. Yürümeye başladılar. Okulun önüne geldiklerinde Uygar
“teneffüse çıkarken montunu giy mutlaka emi? “
“çıkmam bile. Sende dikkat et kendine”
“ederim çiçeğim “
“hayırlı işler “
“iyi dersler. Yarın sabah görüşürüz “
“azcık laf dinlesen ya. Bak şöyle yap. Salı, perşembe ve cumartesi günleri arabayla, diğer günler yürüyerek git. “
“zil çalıyor , görüşürüz çiçeğim “
“aman nasıl istiyorsan öyle yap “
Cumartesi günü ikisi de özene bezene hazırlanıp taksi durağında buluştular. Uygar‘ın Oylum ile buluşacağını bilen Oğuz kapıdan çıkarken onun cebine kendi harçlığını koydu.
“ne olur ne olmaz yanında bulunsun abim. Harcamaktan korkma. Aç mısın diye sorma sakın. Direkt ne yiyeceğini sor. Geç saate kadar tutup zor durumda bırakma kızı. Ağır ol, çok laubali davranma “
“sağ ol abi. Sigarayı bırakınca baya para arttı. Bendeki yeter kanımca, al sen paranı”
“ isteyince bırakılıyormuş bak. Para dursun sende. Lazım olursa Erkan abimden alırım ben. Bi ara uğra da sana mağazadan düzgün bir kıyafet ayarlasın. Maliyetine vereceklermiş bize, öyle demiş Zorbey beyimiz”
“bonkör adam “
“ya ya evet “
“kaçtım ben. Bir akşam birlikte gideriz seninle. O kadar giyim dükkanı açtık, bi hayırlı olsun demeye gelmediniz diyordu abim. Gidelim de gönlü olsun “
“bizim dükkanı bırakıp eniştesinin dükkanını çevirmeye gittiğine biz bozulmuyoruz, Erkan efendi uğramadık diye bozuluyor. “
“güvendiği birisi baksın istemiş, e eskiden mağaza tecrübesi var. Allah yollarını açık etsin. E benimde açık etsin. Kaldım burada yav. Lafa tutma beni abi ya, çiçeğim beni bekler “
“çiçeğiymiş bak bak “
Uygar’ın çiçeği henüz gelmemişti. Taksinin camında saçlarını düzeltti. Yakasını kontrol etti. Cebinden bir peçete çıkarıp ayakkabısını sildi. Doğrulurken önüne gelip duran Oylum’u, ayağından saçlarına kadar süzdü.
“hoş geldin çiçeğim. Çok ama çok güzelsin.”
“hoş buldum, teşekkür ederim “
“nereye gidelim? “
“şu arkadaki kafeye gidebiliriz”
“olur”
Kafe dar, uzun ve loştu. Vanilya, kahve karışımı bir kokusu vardı. Bir tarafta u şeklinde koltuklu masalar, bir tarafta dört sandalyeli masalar vardı. Yanına mı otursa, karşısına mı karar veremiyordu. Oylum duvar apliğinin altına denk gelen, diğer yerlere nazaran daha aydınlık olan koltuklu yere yanaştı. Orta kısma ilerleyip oturdu. Uygar da çaprazına geçip oturdu. Montlarını çıkarıp katlayarak yanlarına koydular. Oylum elini bacaklarının arasına sıkıştırdı. Uygar elini kolunu nereye koyacağını bilmiyordu. Az sonra garson geldi. Uygar
“ne yersin hayatım? “
“ ben tokum. Ama sıcak bir şey içebilirim “
“yemeği sonra sipariş ederiz o zaman. Ne içmek istersin? “
![](https://img.wattpad.com/cover/340449286-288-k508357.jpg)
ESTÁS LEYENDO
SENLİĞİM ( Tamamlandı)
General FictionOğuz'un gidişi en çok kardeşi Uygar'ın canını acıtsa da hiç belli etmedi. İşin bu seviyeye geleceğini tahmin etmemişti. Hırsına yenik düşmeseydi hep birlikte şuan kahvaltı sofrasına kurulmuş, keyifli keyifli söz akşamı hakkında konuşuyor olacaklar...