ON İKİNCİ BÖLÜM

60 7 1
                                    

-"Bunun kılıcı bulmaya ne yararı olacak?" dedim bıkkın bir ifadeyle.

   Max ile Tera kahvaltı alışverişinden döndükten sonra, herkes bir köşeye dağılmıştı. Vayne'nin dönmesiyle açıklıkta tekrar toplandık. Çok geçmeden bize katılan iki yabancıyla birlikte yedi kişi olmuştuk. Yolculuk boyunca beraber olacağımızı öğrenmiştim. Onlar da Aaron'ın ekibinden, iki avcıydılar. İki erkekten biri beni yıllardır tanıyormuşçasına bir sıcaklıkla yüzümü ekşitmeme neden olurken, diğeri bu durumdan en fazla benim kadar memnun bir ketumluk sergiliyordu. Onu sevmiştim. Yani en azından diğerine nazaran.

   Fazla rahat olanın ismi Zayde, fazla gergin olanın ismi ise Kane'di. Zayde'in siyah saçları ve onlarla uyumlu siyah gözleri vardı. Uzun ince bir çocuktu. Kane ise Max'ten açık renk saçlara ve yeşil gözlere sahipti. Atletik bir vücudu vardı ama diğerlerinden kısa kalıyordu.

-"Mühre zarar vermeden zihnine yerleştirilen bilgiyi açığa çıkartmaya çalışacağız. Bunun için de Quadra'nın adımlarını izlememiz gerekiyor. Quadralar ruhun bilgeliğine kendini açmak ve hazırlanmak için her element ile kutsanır, bağ kurarlar." dedi Tera.

-Ama ben tüm elementlerle bağlanamam veya ruha erişemem. Aksi halde Quadra ben olurdum.

-"Önemli olan bağ değil." dedi Aaron. "Zamanı gelene kadar seni saklamasının bir nedeni de hazır olmanı istemiş olması olmalı. Hatta sen tüm adımları tamamlandığında hazır olacağın için o zaman hatırlayabileceğini düşünüyoruz. Üzerindeki mühür ruh kapanı gibi. Seni herkese karşı görünmez yapıyor, zihnine erişilmesini engelliyor. Bunun nedeni sadece kılıcın yerini biliyor olman olmayabilir, sana başka özellikler de vermiş olabilir. Bütün hepsini keşfetmeliyiz."

-Bu da ne demek? Öylece gelip beni daha bir bebekken ucubeye çevirdi, öyle mi?

   Ayakta dikilmekten yorulan Vayne yere çömelmiş Zayde'in yanına oturdu. Tera Max'in dibinde dikiliyordu. Kane hepimizden uzakta burada konuşulanlar onu hiç ilgilendirmiyormuş gibi uzaklara dalmıştı. Ben ise Aaron'ın yaslandığı duvarın çevresinde dönüp duruyordum.

-"Nedenlerini bilmiyoruz, her şey olabilir. Valais Kılıcının dört elementin kutsanışı ile uyandığından sana bahsetmiştim. Onun anahtarı için neden aynı şey geçerli olmasın?"dedi Aaron.

-"Yine sadece ihtimallerden bahsediyorsun." dedim önünde durarak.

-"Sağlam ihtimaller. Ayrıca elimizde olan tek şey de onlar." dedi ters ters.

-"Yani şehir şehir gezip ipuçları arayacağız." dedi Max arkamdan. Ona döndüğümde omuz silkti. "Burada daha iyi bir işin mi var?" Ona göz devirdim. Hemen avcılardan taraf olmaya başlamıştı bile.

-"Şenliklerin tadını çıkaracağımızı da atlama. Toprak şehri en iyisidir." Zayde oturduğu yerden kollarını geriye yasladı ve sırıttı. Vayne yanında komik bir şey hatırlamış gibi kıkırdadı ve iç geçirdi.

-"Sizin için tabi öyle olur."dedi Tera o tarafa doğru göz devirerek. "Şehrimi her ne kadar sevsem de garip adetlerimiz herkese göre değildir, Astrid. Bence en çok Hava şehrini seveceksin." Bana dönen gülümsemesine nazikçe kafa salladım. Tera'nın kibarlığı beni huzursuz ediyordu.

-"Gitmeden önce uğramam gereken bir yer var." dedim Aaron'a dönüp. "Tünelin içinde ve buraya yakın. Kimseye görünmem ve o güvenilirdir." Bir süre sessiz kalan Aaron sonunda öne doğru bir adım attı.

-"O zaman acele edelim."dediğinde itiraz bile edemedim. Max'e döndüm.

-"Selamını söylerim. Beraber görünme riskini alamayız." Onayladı.

QUADRA GÜNLÜKLERİ SERİSİ I- Bağlar ve KüllerWhere stories live. Discover now