OTUZ ALTINCI BÖLÜM

39 4 0
                                    

   Aaron bizi yapabildiği kadar hızlı bir şekilde şehirden çıkarttı. Geçitten geçmeden önce arkama bile dönüp bakmadığım tünelde bıraktığım tek bir pişmanlığım yoktu. Burada kaderine terk ettiğimiz kimseyi görmek istemiyordum ve eğer dönebilirsem bir daha asla susmayacaktım. Sinmeyecektim.

   Aaron'ın kör nokta dediği ormana geri döndüğümüzde kanyonun lanetli ağıtına bile hevesle kulak açtım. Asta'ya atladığım gibi beni her şeyden uzaklaştırdı. Kendimden bile. Üzerinde uyuyakalacak kadar hissizleşmiştim.

   Vakit neredeyse gece yarısını bulduğunda evin yolunu tutabildik. Yürürken önden gidiyordum ve kafam yerdeydi. 

-"Darian bugün Zayde'i görmüş ve sana iletmesi için ona bir mesaj vermiş. Belki bilmek istersin." dedi Aaron. Ona döndüğümde yüzümde ufacık bile bir ilgi kırıntısı yoktu.

-"Pek sayılmaz." diye mırıldandım.

-Seni son bir kez görmek istediğini, her şey için üzgün olduğunu ve eğer sen de istersen bugün güneş doğana kadar tanıştığınız yerde seni bekleyeceğini söylemiş.

-"Elçilik için teşekkürler." dedim bu kez ona bakmadan. Aaron bana yetişip yanımda yürümeye başladı.

-Ona sürpriz bir ziyaret yapmayı planlıyorum. Hatta Vayne benden bile hevesli. İkimiz de beklentilerini tam anlamıyla karşılayabileceğimizden emin değiliz ama...

   Hızla ona dönüp şaka yapıp yapmadığını algılamaya çalışır gibi dik dik baktım. Bakışlarımla susmuş ve kaşları kalkmıştı. Çözemediğime karar verince ise işi şansa bırakmamaya karar verdim.

-"Böyle bir şey yapmayacaksınız." dedim önce. Aaron cevap vermedi. Yürümeye devam ederken kayıtsızdı. Önünde durdum. "Aaron. Bu konunun peşini bırak." dediğimde sadece omuz silkti. Derin bir nefes aldım. "Amacın beni bütün gece başında dikmek mi?" Bu kez kocaman sırıttı. Göz devirip yürümeye devam ettim.

-"Bu huyuna bayılıyorum. Her şeyi çok çabuk kavrıyorsun." dedi ama cevap vermeden yürümeye devam ettim. Evin önüne geldiğimizde kapıya uzanan elimi yakalayan Aaron beni kendine çevirdi.

   Ardından diğer elimi de aldı ve avuç içlerimi öptü. İçimi kıpır kıpır eden hissin şu anki halimde bile geri dönmüş olmasına mı yoksa Aaron'ın yaptığına mı daha çok şaşıracağımı bilemedim.

-"Ne yapıyorsun?" dedim huzursuzlukla.

-"Sadece bir kez daha teşekkür etmek istiyorum." dedi. Ellerimi bıraktı ve bu kez çeneme yerleştirdiği parmaklarıyla başımı kaldırdı. Beni hapsettiği anlamlı bakışlarının altında ezildim.

   Şüphe barındırmayan bir sahiplenme gördüm orada. Güvenin ve aitliğin iç huzurunu tattım.

-"Bu kez ne için?" diye sorarken tüm huzursuzluğum geçmişti.

-"Doğduğun için." dedi ve kapıyı yavaşça aralayıp beni buyur etti. Yürürken elini belime koydu. Kapıya ulaştığımızda Aaron'ın boşta duran elini göğsünün üstünde duran mühre götürdüğünü gördüm.

   Kesinlikle bir şeyler dönüyordu.

   Kapıyı çalmadan kilidi bir fısıltısıyla çevirdi ve içeriye girdik. Karanlığın hâkim olduğu evde çıt sesi yoktu. Merdivenlere yöneleceğim sırada Aaron beni salona doğru ittirdi. Yutkundum ve kalbimin sesine kulak asmadan yavaş yavaş ilerledim.

   Eşiğe geldiğim an bir anda çıkan kargaşayla sıçradım. Patlama sesi ile yan dönmüş ve kılıcıma sarılmıştım ama neler olduğunu idrak ettiğimde elim yana düşüverdi.

QUADRA GÜNLÜKLERİ SERİSİ I- Bağlar ve KüllerWhere stories live. Discover now