bölüm on iki

1.2K 115 98
                                    

"oppa hyune... hyune'yi ara..."

hastane yatağımda hem ağrıdan kıvranıp hem ağlarken artık dayanamıyordum sanki. jeongin bir yandan gözyaşlarımı silerken minho oppa ise kendi yaşlı gözleri ile telefonumu alarak çıktı odadan.

"felix... iyi olacaksın"

"olmuyorum"

yerimde büzülüp ağlamama devam ederken jeongin usul usul saçlarımı okşuyordu. hyunjin'i istiyordum. nasıl yapıyordu bilmiyordum ama o beni sakinleştiriyordu.

ağlamam hafif sakinleşse bile karnım hala sancılaşıyordu. güçlü ağrı kesicileri doktorum kullanmamı istemiyordu ancak diğer ağrı kesiciler de ağrımı geçirmiyordu.

birkaç dakika sonrası minho oppanın odaya dönmesiyle hemen başımı kaldırıp ona doğru döndüm.

"oppa..."

"gelecek güzelim, gelecek"

minho oppa da yatağımın diğer yanına oturarak elimi tuttu sıkıca. herkes etrafımda benimle birlikte perişan olduğundan kendimi kötü hissediyordum ancak elimden gelen bir şey yoktu. çok canım yanıyordu.

sürekli vücudumun uyum sağlayamadığını düşünerek ağlıyordum, sonuçlarım henüz çıkmamıştı. tamamen dağılmış bir şekildeydim ve yediğim en son şey hyunjin ile yediğimiz salataydı. minho oppa bana bir şeyler yedirmeye çalışsa bile hemen ardı sıra geri çıkartıyordum yediklerimi. üzüntüden midem hiçbir şey kabul etmiyordu sanki.

sessiz sessiz yatmama devam ederken jeongin hala saçlarımı okşuyordu. duş almamaktan yağ bağlamış saçlarımı.

ikisine de minnettardım yanımda oldukları için. minho oppa günlerdir bir an olsun yalnız kalmama izin vermiyordu. kendi hayatını tamamen unutmuş gibi sürekli benimleydi. chan oppa da şirketten çıkar çıkmaz yanımıza geliyordu hemen.

yaklaşık yarım saat daha o şekilde yatarken kapının tıklanması ile gözlerimi açıp başımı kaldırdım yine. hyunjin gelmişti.

"hyune..."

yerimde doğrulup oturur pozisyona geçerken minho oppa ayaklanıp jeongin'e de kalk işareti yaptı. hyunjin kapıyı kapatıp içeri geçerken jeongin'le karşılıklı olarak yan gözle birbirlerini süzdüler.

minho oppa ile jeongin dışarı çıkarken hyunjin çoktan yanıma oturmuştu bile. göğsüne kapanmamla beni kolları arasına alırken yaptığım küçük yumruklarımla tişörtüne tutundum.

sanki saatlerce ağlamamışım gibi aniden hıçkıra hıçkıra ağlarken hyunjin beni sıkıca tutup sırtımı sıvazlayarak destek verdi. terden enseme ve boynuma yapışmış kirli saçlarımı çekip yanağıma uzun bir öpücük de bıraktı.

"hyunjin çok terliyim"

"olsun"

terimi umursamadan bir öpücük daha bırakmasıyla bu sefer kıkırdamıştım yanaklarımdan hala yaşlar süzülürken. hıçkırıklarım da iç çekişlere dönerken yanaklarımı avcu içine alıp gözlerimin içine baktı.

"neyin var bu kadar? ne yakıyo senin canını?"

göz yaşlarım gözlerime tekrar hücum ederken yanaklarımı tutan ellerinin bileklerine tutundum sıkıca. hyunjin artık bilmeliydi, hyunjin artık öğrenmeliydi...

"hyune..."

"efendim güzelim?"

"sana bir şey söylemem gerek"

titreyen sesim ve titreyen gözbebeklerimle bakışlarımı gözlerinin en içine dikerken beni bekliyordu. yumuşak bakışlarıyla ona anlatmamı bekliyordu.

pink venomWhere stories live. Discover now