fırtına öncesi sessizlik ¹⁵

425 46 69
                                    

Saat gece yarısına gelmek üzereydi.

Ağır ve ürkek adımları ile karanlık, bir o kadar da dar olan sokağın içinden geçiyordu. Yerdeki su birikintilerine her bastığında sesler, boş sokakta yankılanıyordu. Kalbi atıyordu. Kalbi olması gerektiğinden de fazla hızlı atıyordu. O'nu görmeye hazır değildi.

Elindeki telefonuyla konumun gösterdiği yere yaklaşırken, buharlar ağzından daha sık çıkmaya başlamıştı. Bu soğuk havaya karşı giydiği deri ceket ve içindeki beyaz tişörtün içinde bile terlemeye başladığını hissedebiliyordu. Son adımını da kapının önüne gelince durdurdu. Bir süre içeri geçmeden olduğu yerde öylece dikildi. Nefesleri bazen kesiliyor, bazen ise düzensizce hızlanıyordu. Yutkundu. Bacakları istemese de harekete geçmişti. Çünkü o'nu daha fazla bekletirse, bu davranışının aleyhine olacağını biliyordu.

Geçtiği anda kulağına hücum etmeye başlayan yüksek sesli müziğin eşliğinde insanların arasından sıyrılarak ilerledi. Burnuna gelen yoğun alkol ve ter kokularından midesi bunalırken nefesini tutmak zorunda kalmıştı.

Gece kulüplerinden nefret ettiğini en az kendisi kadar o da iyi biliyordu.

En sonunda gözleri, bar masasında kendisine arkasını dönmüş olup elindeki kadehi bir dikişte bitiren o'nu buldu. Titredi. Önce bedeni, sonra içindeki aciz ruhu titredi. Geniş omuzları ve yapılı bedeninin üstüne tüm vücut hatlarını belli eden darlıkta siyah bir gömlek giymişti. Yaklaşmaya devam etti. Onca yüksek gürültüye rağmen kendisini duymaması için adeta parmak uçlarıyla yürüyordu.

Korkuyordu.

Adımlarını tam arkasında bitirdiğinde bir müddet bekledi. Ses çıkarmadı, hareket etmedi. Gözleri, siyah saçlarından yapılı sırtına kaydı. Göz bebekleri titredi. Birbirine bastırdığı dudaklarını yavaşça aralayıp konuşmak için kendini hazırladı.

"Otur yanıma."

Dediği şey ile ağzı açık kalmıştı sözleri dudaklarının arasında kaybolurken. Kendisini fark etmemiş olması zaten o'na göre aptallık olurdu. O, her şeyin farkındaydı. O'ndan bir şey saklamak neredeyse olanaksızdı. Bu yüzden yaşananları da zaten anında öğrenmişti. Tekrardan kalbi hızlıca kan pompalamaya başladı. Az önce atan kalbinin hızı, şu ankine göre bir hiçti. Yanındaki boş olan bar sandaylesine yavaşça oturdu.

"Bugün hoş haberler alamadım senden." bir yandan öyle sakin bir yandan da öyle tehditkâr çıkmıştı ki sesi, suskunluğuna daha fazla gömüldü. Yüzüne bakmadı. Ne kendisi, ne de o; bir kere bile göz teması kurmadı. İkisi önüne bakıyordu. Yeni doldurduğu kadehin üstünde işaret parmağını gezdiriyordu. Ürkek bakışlarını kısa süreliğine alkol dolu olan bardağa çevirdiğinde parmağına taktığı yüzüğü gördü.

Bu, o'nun annesinin yüzüğüydü.

Önce gözleri, sonra bedeni yandı. Her tarafı karıncalandı. Şimdi o'nun yüzüne korkudan değil, utancından bakamıyordu.

"Benim yenilgiye asla taviz vermediğimi çok iyi biliyorsun sanıyordum." sesi, söylediği her bir kelimede daha sinirli çıkıyordu.

"Ben- bir anda kafam dağıldı. Kontrolü kaybettim. Çok özür dilerim." hızlıca ağzından dökülen kelimelerden sonra her şey için artık çok geç olduğunun farkındaydı. Çırpınışları nafileydi. Tekrardan eline aldığı kadehi sıkıca tuttu ve bir dikişte boğazından geçmesini sağladı. Ardından sert bir şekilde masaya koydu ve ayağa kalktı. Şimdi yüzleri zıt yönlere bakıyordu. Kafasını ürkek olana doğru hafifçe çevirdi fakat yine de yüzüne bakmadı. Gözleri; kenardan izleyip, o'nun işaret vermesini bekleyen adamlarındaydı.

enemy's friend | hyunlix Donde viven las historias. Descúbrelo ahora