anılar, acılar ²⁴

312 28 66
                                    

bölüm şarkısı; džanum

"Kimse istemez acılarımı..."

---

Günlerden Cuma.

Hayatımda dönüm noktası olan bir çok olay oldu. Mesela, ilkokuldayken kazandığım ilk futbol maçını hatırlıyorum; o günden sonra herkes benimle arkadaş olmak istemişti. Böylece okulda kısa süreliğine de olsa gözler benim üzerimdeydi. Gururlu hissediyordum.

Ya da 18 yaşıma basar basmaz başka eve çıkmam... Kendi bağımsızlığımı kazanıp kimsenin himayesi altında kalmamak o kadar gurur verici bir histi ki, gerçek özgürlüğü o günden sonra anlamıştım. Benim için sanırım en büyük dönüm noktası buydu. En azından, daha büyük bir dönüm noktası yaşayana kadar buydu. Lakin şu anki durumum, dönüm noktasının en zirvesiydi. Tüm benliğimin bir anda değiştiğini hissediyordum. Üzerime atılan iftiralar, bana karşı olan nefretler, baskılar... Tüm bunlar kendimi tamamen dış dünyadan soyutlamam için yeterliydi.

Eskiden az da olsa kalbimin attığını hissediyordum, şimdi ise ritimleri sadece hayatta olduğumu hatırlatmak istercesine atıyordu. Nefes alıp veriyordum; hepsi bundan ibaretti. Son bir aydır içimde yaşattığım duygular, boğucu bir karanlıktı.

"Felix!"

Changbin'in bir elini omzuma koyması ile sıraya eğdiğim başımı havaya kaldırdım hızlıca. Ona doğru dönerek şaşkın bakışlarımı endişeli yüzünde gezdirdim. "Duymuyor musun sen beni?"
"Ha?"
Ardından diğer elini de boşta kalan omzuma koydu ve beni ileri geri sarsarak kendime getirmeye çalıştı. "Neyin var senin? Son bir haftadır ölü gibisin!"

Dalgın göz kapaklarımı daha da araladım. O günden beri bir hafta geçmişti. Bir hafta içinde ise bir kere bile okula uğramamıştı. Ve tam da Yeonjun'un dediği gibi, herkes Hyunjin'i konuşuyordu. Sınıftakiler olsun, koridorda yürüyenler olsun, bahçede oturanlar olsun; herkes bu konudan bahsediyordu. Kimileri ağzına gelen tüm küfürleri sıralayıp nefretini kusarken kimileri doğruluğunu sorguluyordu. Kız kardeşi, Yeji, bu okulda değildi ve bu yüzden de çoğunun içine ister istemez bir şüphe düşmüştü. Kalanları ise yürüyemediği için okula gelemediğini söyleyip bu olayı kanıtlamaya çalışıyordu.

Tekrar düşüncelere daldığımı fark eden Changbin beni ayağa kaldırdı. "Hadi eve gidelim. Ders bitti." dedi ve masada duran kitabım ve kalemimi çantama gelişigüzel tıktı. Ardından çantamı kendi sırtına alarak bileğimi kavradı ve yürümemi sağladı. "Changbin çantamı taşımana gerek yok. Bana ver." Önümde yürüyen bedenini birden durdurduğunda sırtına çarptım. Sonra arkasını döndü ve çattığı kaşlarıyla, benim dalgın suratıma baktı. "Sen son bir haftadır düz yolda bile yürüyemiyorsun. Geçen ben olmasam çoktan yola atlayıp arabaların altında ezilecektin!" Beni azarladığı ses tonundan belli olsa da yine de çok üzerime gitmemeye çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki, böyle bir ruh haline sahip olduğum anlarda hep yalnız kalmak istiyordum ve üzerime giderse onu bırakıp uzaklaşacaktım. Böyle bir şeyin olmaması için de içimde neler yaşadığımı fazla sorgulamadan sadece yanımda kalmaya çalışıyordu.

Evet, kafamın dağılması için yalnız kalmam şarttı, yine de Changbin'e hak veriyordum. Çünkü dalgın olduğum zaman önümü bile görmüyor, hiçbir şeye dikkat etmiyordum. Odaklandığım şey sadece düşüncelerim oluyordu.

Sınıftan çıkıp okulun kapısına varmak üzereyken arkadan bana seslenen birini duydum. Tanıdık bir ses olmadığından merakla arkamı döndüm. İsmimi birkaç kere söyledikten sonra hızlı adımlarla ve yüzünde beliren gülümseme ile yanımıza geldi. Ben daha neler olduğunu anlayamadan elimi avuçları arasına alıp minnet dolu bakışlarıyla gözlerime baktı. Bu hareketi sebepsizce garibime gitse de bir şey demeden ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyordum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 15, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

enemy's friend | hyunlix Where stories live. Discover now