doğrular ve yalanlar ²¹

259 29 21
                                    

Hwang Hyunjin'den;

Bir insanın kaç pişmanlığı olabilirdi?

Zihnimin en derinlerinde dolanıp bana fısıldayan ve beni gittikçe çıkışı olmayan bir karanlığa hapseden onlarca, belki de yüzlerce pişmanlık. En büyük pişmanlığım ise ders çıkaramamaydı büyük ihtimalle. Yaptığım tüm o hataların sonucunda yine de kendime toz kondurmamamdı. Aynı şeyleri tekrar edip durmamdı.

Bana bahşedilen bir lanet olarak kabul etsem, bu sadece bir bahane olurdu. Her şey benim aptallığım yüzümdendi ve asıl doğru olan işte buydu. Kördüm. Ve bu özelliğimi kimden aldığımı da çok iyi biliyordum.

Şimdi ise başımı kumların üstüne koymuş umursamaz bir yorgunlukla, soğuğa aldırış etmeden öylece uzanıyordum. Kendimi önemsemeyi uzun zaman önce bırakmıştım. Benim için önemli olan sadece yakınlarımdı: kardeşim, annem, arkadaşım. Onlara zarar gelme ihtimali düşündükçe parçalanan kalbime karşı elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ama zaten beni asıl mahveden şey bunları düşünmek değildi.

Çoktan onlara zarar geldiğiydi.

Her biri, teker teker zarar görmüştü sırayla. Gözlerimin önünde eriyip giden annem, bir daha yürüyemeyecek olan kız kardeşim, gözlerimle dövüldüğünü gördüğüm tek arkadaşım. İnkâr edip durduğum gerçekliği işte bu gece kabul etmek zorunda kalmıştım.

Onlara asıl zararı veren bendim.

Korumaya ve yanımda tutmaya çalıştığım herkes ellerim arasından kayıp gitmişti. Ben onların gözünde neydim bilmiyorum, lakin kendi gözümde bir caniden farksızdım. Bunları çok geç fark etmek de pişmanlıklarımın arasındaydı.

Belki de birkaç saat önce Yeonjun gelip bana gerçekleri anlatmasaydı bu şekil bir sorgulama moduna girmezdim. Ama Yeonjun kendisini dövenin Felix değil de benim motorcu arkadaşlarımdan olduğunu söylediğinden beri düşünmekten kafayı sıyıracak duruma gelmiştim.

Bunu kimin neden yaptığını düşünmekten çok, neden konuyu tam olarak öğrenmeden her şeyi elime yüzüme bulaştırıp mahvettiğimi düşünüyordum. Bir daha Felix'in ve Changbin'in, hatta her şey açıklığa kavuşunca tüm okulun yüzüne nasıl bakacaktım hayal bile edemiyordum. Kendi itibarımı kendi ellerimle yok etmiştim, tıpkı benzemeye başladığım kişi gibiydim.

Bu kaos karmaşasından kendimi nasıl kurtarabilirim bilmiyordum lakin yine de bu gece bir şeyleri sonlandırmam lazımdı. Bu gece Felix ile ya kesin olarak düşman olacaktık ya da tekrardan iki yabancı. Onu çağırmamdaki sebep tabii ki de ondan kuru bir özür ile tüm o olayları geçiştirmek olmayacaktı. Zaten özür dilesem bile bu sadece onu daha fazla öfkelendirecekti. O yüzden sadece aramızdaki tüm karışık ipleri çözmeye odaklanacaktım. Her şeyin nasıl böyle bir boyuta ulaştığını en başından konuşmamız lazımdı. Tabii ikimizin de öfke problemlerine sahip iki manyak olduğu gerçeği var ki, konuşmamız tartışmaya ordan da dövüşmeye kadar gidebilirdi.

Yine de kendime bu sefer hakim olacaktım, olmam lazımdı. Artık kendime bir sınır koyup sakin kalmalıydım, dile getirmesi bile güç olsa da...

Kapanan gözlerimi açmadan cebime koyduğum elime çakmağımı sonra da paketin içinde son bir tane kalan sigaramı elime aldım. Ağırca ağzıma götürüp ateşi yaktığım gibi dumanı da içime çektim ve sigarayı yaktım. Sevdiğimden içmiyordum. Fakat bağımlısı olduğum da söylenemezdi. Sadece ne zaman kendime uygun ortam bulursam bir kereliğine yakardım. Uygun ortam da pek bulamadığımdan, bir buçuk hafta önce aldığım paket anca şimdi bitmişti.

Bir kez daha zehri içime çektim ve gözlerim kapalı bir şekilde dumanı yukarı doğru üflediğimde, arkamda yapmacık olduğu belli olan bir öksürük sesi duydum. Gözlerimi açıp kafamı geriye doğru çevirdiğimde elleri montunun cebinde, bana her zamanki nefret dolu gözlerle bakan Felix'i gördüm.

enemy's friend | hyunlix Where stories live. Discover now