düşmanım ol ²³

197 24 20
                                    

Cehennem; kimilerine göre zihninin en karanlık köşelerinde yaşamakta olan anılarıdır. Ve o anılar, ruhlarına keskin acılar bırakır, silinmesin diye.

Acı, var olandı. Var olacak ve unutulmayacaktı.

Tıpkı o küçük oğlanın korkak gözlerinden, zayıf bedeninden ve zihninden silinmeyeceği gibi; acı, anılar sayesinde hep var olacaktı.

---

Bazen, hatta çoğunlukla düşündüğüm şeyler zihnimin içinde onlarca fikrin oluşmasına sebep olmasına rağmen şu anda düşündüğüm hiçbir fikrim yoktu.

Şu anda neden burada olduğuma dair, neden hâlâ yanında durduğuma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece yatağın üstünde, bir kolunu başının üstüne koyup yüzünün gözükmesini engelleyen bitik çocuğa öylece bakıyordum.

Onunla tekrardan bu hastanede karşılaşacağım aklımın ucundan bile geçmezken, yetmiyormuş gibi bir de onu koridorun bir köşesinde ölüden farksız bir biçimde otururken bulmuştum. Önce yanına yaklaşmayı bile aklımdan geçirmemiştim. Ancak aradan bir saat geçmesine rağmen onu tekrardan aynı yerde bulunca bedenimi istem dışı olarak yanına konumlandırmıştım çoktan. Bu sadece içimdeki merhamet duygusundan kaynaklanıyordu. Hepsi o kadarından ibaretti.

Odaya geçtikten sonra ikimiz de ağzımızı bıçak açmamıştık. Dakikalar boş ve sessiz olan odada akıp giderken ben ayakta, kollarımı göğsümde birleştirmiş bir şekilde duruyordum. Yaslandığım soğuk duvardan sırtımı ayırıp hâlâ bir ruhtan farksız olarak yatan Hyunjin'e yaklaştım. Adım seslerimi duyunca biraz kıpırdandı fakat kolunu yüzünden çekmedi. Hafif aralık ağzı ve kızarmış burnunu görebiliyordum yine de. Çok tuhaf hissediyordum. Hyunjin'i bu halde göreceğimi asla tahmin etmemiştim.

"Başımda öylece dikilmene gerek yok. Git."

Ağzından zorlukla ve büyük bir yorgunlukla çıkan sözlerine, karşılık vermedim bir süre. Başında öylece dikildiğim konusunda haklıydı belki, ama şu anda gitme gibi bir niyetim yoktu. Sanki içimde bir şeyler kalmam için beni zorluyor gibiydi. Onu burada yalnız başına bırakırsam daha kötü şeyler olacak gibi hissediyordum. Ve bu histen nefret ediyordum. Ne de olsa çok da hevesli değildim onun yanında kalmaya.

"Changbin'i hastaneden almaya gelmiştik." Dediğini duymazdan gelerek konuşmaya devam ettim. Sehpanın üzerinde duran sürahiyi elime alıp yanındaki bardağa boşalttım. O sırada kolunu yüzünden yavaşça çeken Hyunjin'e gözlerimi çevirdim. Şişen göz altları ve kırmızılaşan gözleri ile önce ona uzattığım bardağa sonra da benim gözlerime baktı. "Seni burada tekrardan göreceğimi tahmin etmemiştim açıkçası." Durgun suratı ile sadece beni izliyordu. Aramızdaki bu garip sessizlik beni gittikçe huzursuz ediyordu. Elimden bardağı almayacağını anlayınca onu yanında duran sehpaya tekrardan yavaşça bıraktım.

"O... Nasıl?" Tereddütle sorduğu soruya karşılık duraksadım bir süre. Nefesimi seslice dışarı bıraktım ve "İyi değil." diye cevap verdim katı tonda. Aklımı ele geçiren o korkunç anlar yeniden tüm durgun zihnimin çalkalanmasını sağlamıştı. Karşımda, en yakın arkadaşımı mahveden çocuğun olduğunu söyleyen ruhumun sesi, fısıltıların ötesindeydi.
"Belki fiziksel olarak iyileşti, ama uzun bir süre yaşadıklarının etkisinden çıkamayacak, bundan emin olabilirsin."

Bana çevirdiği yüzü tavanla buluştu ve buruşturduğu yüzünü yatıştırmaya çalışmak istercesine elleriyle yüzünü acımasızca ovdu. Ardından çatılı kaşları yüzünde yer edinmeye devam ederken; uzun parmaklarını, yolmak istercesine siyah saçlarına geçirdi ve karıştırdı. Şu anda pişmanlık duysa bile artık her şey için çok geçti. Bu gerçeklikten dolayı içimdeki kıvılcımlar büyüdü tekrardan.

enemy's friend | hyunlix Where stories live. Discover now