𝙲𝚑𝚊𝚙𝚝𝚎𝚛 | 𝟹𝟻

377 38 5
                                    

Televizyondaki haberi daha fazla izleyememiştim. Hızla odama geri dönüp telefonuma sarıldım. İlk işim Namjoon'u aramak ve Jimin'in o uçağa binip binmediğini kontrol etmekti.

İlla uçakla geri dön diyen ben değildim belki ancak geri dönmesinde ısrarcı olan, ona gitmesini söyleyen bendim. Telefon yanıtlanana kadar nefesimi tutmuştum.

Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, bir an tansiyonum düşecek sanmıştım. Sonunda telefon açıldığında vakit kaybetmeden konuştum.

"Namjoon!"
"Hey, sakin ol! N'oldu?"

Demek daha haberleri görmemişti... Hızla saate baktım ve konuştum.

"Jimin oraya döndü mü? Kaç saat geçti, dönmüş olması lazım. Jimin orada değil mi? Döndü değil mi Namjoon?"

"Hayır daha dönmedi. Ya da dur dönmüştür belki. Barda değilim ben. Sen neden böyle panikle sordun?"

Lanet olsun... Yere eğilerek suratımı elimle kapattım. Titrek bir nefes verdim, ağlamak üzereydim. Onun ağlayan yüzü gözümün önüne geldikçe canım yanıyordu.

Jimin benim de canımı yakmıştı, evet ancak hiç kimse ölmeyi hak etmiyordu. Hatta bu şekilde ölmeyi asla hak etmiyordu.

Elbette Jimin'in ölmesini isteyecek kadar ondan nefret edemezdim. Ben onu seviyordum, sadece kırgındım.

"Haberleri görmedin mi Joon..."
Fısıltıma karşılık verdi.

"Hayır görmedim? Bakayım hemen, hatta kal."
Birkaç saniye sessizlik olmuştu.

Dolan gözlerimle yerde oturmaya devam ediyordum. Jo Han ise kapı eşiğinde endişeli bakışlarla beni izliyordu.

Çok geçmeden Joon'un sesini işittim.
"Tanrım, olamaz... Ben Jimin'e ulaşmayı deneyeceğim. Sen benden haber bekle."

Kafamla onayladığımda, arama sonlandırılmıştı. Yine de telefonu kulağımdan çekmeden öylece beklemiştim.

Jo Han önümde dizlerini yere koyup eğildi ve telefonumu alıp kenara koydu. Ardından bana sarıldı.

"Namjoon haber mi verecek?"
Kafamla onayladım.

"Biz de havaalanına gidip bir şeyler öğrenmeye çalışalım."

Önerisi çok mantıklı gelmişti. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım ve onayladım.
"Olur. Hadi gidelim."

Apar topar ayaklanıp kapıya yönelmiştik. Çıkmadan hemen önce babam ve amcamla mutfaktan ellerindeki kahvelerle çıkmıştı.

Babam ıslanmış yanaklarıma ve kızaran gözlerime merakla baktığında bir şey olduğunu anlamıştı.

Olan biteni ona anlattığım için daha da meraklıydı.
"Nereye gidiyorsun kızım?"

Bakışlarımla televizyonu işaret ettiğimde, babam hâlâ verilen haberi gördü ve şaşırmış gözleriyle bana döndü.

Dudaklarımı birbirine bastırıp onu onaylayınca, kafasını bir kere aşağı yukarı saldı. Konuşmadan anlaşmıştık resmen. Jo Ha babasına döndü.

"Biraz yürüyüşe çıkacağız. Döneriz çok geçmeden."
"Bu saatte ne yürüyüşü yav?"

Babam amcamın sorusuna karşılık omzunu ittirdi.

"Kızıma bir Seul turu attırmasın mı yahu? Ne bırbırladın, geç içeri hadi."

Amcam içeri geçerken, babam bana dönüp fısıldadı.

"Dikkat et, seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."

Ona karşılık verdikten hemen sonra Jo Han ile dışarı fırlamıştık.

𝙁𝙞𝙧𝙨𝙩 𝙆𝙞𝙨𝙨 || 𝗣𝗝𝗠Where stories live. Discover now