Save Me

459 55 2
                                    

"Ve seni ben kurtaracağım."

"Ve, seni, ben, kurtaracağım."

Gerard'ın ağzından çıkan bu son sözün üzerinden dakikalar geçmesine rağmen hala beynimin içinde yankılanıyordu, ve biz hala aynı şekilde sarılıyorduk. Bir süre sonra uyuşmuş olacaktık ki hafifçe sallanmaya ve yavaşça kıpırdamaya başladık. Ve ben boynundan kollarımı yavaşça çekerken o da ellerini belimden çekmeye başladı. Hala olayın şokunda olduğum için yapabildiğim tek şey o an duygularla yüklü olan o güzel ela gözlerinin içine bakmak oldu. Hayatımdaki ilk defa onu bu kadar duygusal bakarken görüyordum. Birkaç saniye sonra mükemmel hayaller diyarı'ndan gerçek dünyaya döndüm ve bazı sorular beynimin içinde dönüp durmaya başladı.

"Gerard'la çıktığımız sadece ikimizin arasında mı kalacak? Yoksa diğer insanlara da söyleyecek miyiz? Peki söylersek bize ne tepki verirler? İnsanlar bize tiksinç bir bakışla bakarlar mı? Eğer bunları yaparlarsa umursamadan geçebilir miyim yoksa o bakışların içinde boğulup gider miyim?

Ve sıra en önemli soruya gelmişti;

"Peki, homofobik ailem bunu duyarsa bana karşı nasıl davranır?"

Düşünmesi bile korkunçtu. Bu soru aklıma takılmıştı ve aklıma beni evlatlıktan reddedip evden kapı dışarı edeceklerine kadar bir sürü ihtimal gelmişti. Zaten üniversiteyi de bırakmıştım, üstüne bir de bunu öğrenirlerse hiç acımadan ben doğmamışım gibi davranacaklarına adım gibi emindim. Bu fikir moralimi o kadar bozmuştu ki az önce olanların hepsini, Gerard'ın şuan yanımda olduğunu ve gözlerini kısmış bana doğru baktığını bile fark etmedim.

"Sorun ne, Frankie?"

Kahretsin, daha ben bir şey söylemeden hemen anlamıştı! Her zaman bunu nasıl yapabiliyor hiçbir fikrim yoktu ama bir şekilde başarıyordu. Ve bu sefer de aklımdan geçen bu düşünceyi Gerard'a nasıl açıklamalıyım diye düşünmeye başladım çünkü biliyordum ki eğer pat diye söylersem ya "Annenlere söyleme o zaman?" ya da "Senelerdir ikimiz de bu anı bekliyorduk, insanlardan korkun yüzünden ilişkimizi zehir edemezsin!" diyecekti. Bu yüzden biraz mırın kırın edip, kelimeleri yavaşça ve teker teker söyleyerek durumun ciddiyetini ona bildirmeliydim.

"Sence, eh..."

"Bence?"

"Gerard, pfff, çıktığımız gerçeği sadece seninle benim aramda mı kalacak yoksa diğer insanlar da bunu bilecekler mi?"

"Bence bunda saklanacak bir şey yok Frank, bu utanılacak bir şey değil. Asıl utanması gerekenler ayıplayanlar olacaksa onlardır."

"Gerard utandığımdan değil."

"Peki sorun ne o zaman?"

Sinirlerim oynamaya başlamıştı ve gözüm seğiriyordu. Elimde olmadan bağırdım.

"Sence sorun ne olabilir? Ailem tabii ki de! Onların homofobik olduklarını biliyorsun seni aptal!"

Ah harika. Daha çıkmaya başlayalı yarım saat olmadan sevgilime aptal demiştim. Ne kadar da muhteşem. O an o sözlerin ağzımdan nasıl çıktığını içimde giderek büyüyen suçluluk ve pişmanlık duygularıyla beraber düşünürken göz ucuyla Gerard'a baktım. Tanrım, dehşete düşmüş görünüyordu... Fakat dehşete düşmesinin nedeni hakkında tam olarak bir fikrim yoktu. Ona aptal diye bağırdığım için miydi, yoksa ailemin homofobik olduğunu hatırladığı için mi?

"Ben, özür dilerim. Ailenin homofobik olduğunu unuttuğum için."

"Önemli değil, seneler geçti zaten. Peki şimdi cevabın nedir? Ne yapacağız?"

"Bence yine de saklamamalıyız. Sen onların tek çocuğusun sonuçta, varları yokları senin üzerine, değil mi Frank? Bence en başta kabullenmeseler veya bunun geçici olduğunu düşünüp seni bundan vazgeçirmeye çalışsalar bile sonunda seni olduğun gibi kabullenip nasıl mutlu oluyorsan öyle davranacaklardır."

"Gerard şuan bahsettiğimiz benim ailem, senin değil. Benimkilerin asla böyle davranmayacaklarını bilmiyor musun? Ben de senin düşündüğünün tam aksine beni evden atacaklarını ve evlatlıktan reddedeceklerini düşünüyorum. Hayatımın geri kalanını sokakta yalnız başıma yaşayarak geçirmek istemiyorum!"

"Onlar senin ailen Frank! Neler söylediğinin farkında mısın sen? Dediğim gibi, tepki göstereceklerse önce gösterirler sonra seni kabul ederler. Ayrıca saçmalamayı keser misin, hayatının geri kalanını sokakta yalnız başına falan geçirmeyeceksin. Benim ailemle beraber yaşarsın en kötü ihtimal, nasıl olsa ailem seni kendi oğullarıymışçasına seviyor. Daha sonra da para biriktirip kendimize küçük bir ev alır ve sonsuza kadar mutlu yaşarız."

Güldüm. Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyordu? Nasıl her şeye pozitif tarafından bakabiliyordu?

"Peki sen benden bıkarsan ne olacak? Tartışırsak,artık birbirimizi görmek istemezsek ne olacak? Yüzsüz gibi tekrar ailemin yanına gidip onlarla yaşamak istediğimi söyleyemem ya."

Sinirlenmeye başladığını kaşlarını çatışından fark edebiliyordum.

"Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Nasıl senden bıkabileceğimi düşünürsün Frank?! Güven bana tamam mı, her şey iyi olacak."

Güven bana.

Güven.

Güvenmek.

Ona güveniyordum. Sadece kendime ve aileme güvenemiyordum.

"Peki Gee, sana güveniyorum ve şimdilik senin sözünü dinleyeceğim. Ama, şuanda benim ailemin bilmesini istemiyorum, belki bir süre sonra öğrenmelerine izin veririm, ama şimdi değil."

"Tamamdır Frankie, şimdilik ailene söylemeyelim ama diğer insanların bilmesinde hiçbir sakınca yok. Önce sadece güvendiğimiz kişilere söyleriz. Benim aileme, yakın arkadaşlarımıza. Ve onları senin ailenin homofobik olduğu konusunda bilgilendirip ailenin kulağına gitmemesi için kimseye söylememeleri konusunda sıkıca tembihleriz oldu mu?"

"Evet, peki zamanı gelip aileme söylediğimde, olaylar düşündüğüm gibi gelişirse ne yapacağız?"

Ve tekrar kalbimi yerinden çıkarmayı başardı.

"Dedim ya, seni ben kurtaracağım. Bir şekilde seni yine kurtarırım."

Bakışıp gülüştük. Ve tekrar sıkıca sarıldık. Bu sefer ben onun dudaklarına yapışmıştım.


Bu bölüm pek içime sinmedi açıkçası ama kurguladığım şekilde devam edebilmesi için böyle bir bölüm yazmam lazımdı bu seferlik affedin, telafisi olarak bir daha ki bölümü kısa bir süre sonra yayınlamayı düşünüyorum ve bundan çok daha iyi olacak^^

Down We GoOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz